Evrim Teorisi Üzerine – Yazı 6
Ortak Atadan Gelme Sorunu ve Evrim Ağacı Çıkmazı:
Evrim Teorisi’ne göre, tüm yaşam formları birbirleri ile ilişiklidir. Zira tüm canlıların ortak bir atadan geldiği varsayılmaktadır. Ortak atadan günümüze kadar gelen tüm bu yaşam formları, canlıların genetik ve anatomik (biçimsel) benzerliklerine göre soyoluş ağaçlarında (phylogenetic trees) gösterilir. Evet, madem evrim süreci ilk hücreden bakteriye, oradan ilkel hayvanlara, oradan da dünyadaki tüm canlılara kadar uzanan bir soyoluşu öngörüyor ve iddia ediyor; o zaman bu soyoluş ağacının bir gövdeden dallara, dallardan diğer dallara doğru uzanan normal bir ağaç görünüşüne sahip olması lazım gelir. Bir daldaki canlı ile uzak bir noktadaki diğer bir canlının resmedildiği dalın kesişmemesi gerekir. Zira kendi dallarının bağlı olduğu ataları çok önceleri diğer atalardan ayrılmıştır. Fakat canlılardaki genetik benzerlikler dikkate alınarak bu soyoluş ağaçları resmedildiğinde, soyoluş ağacının teorik olarak kendisinden beklenen şekli karşılamadığı görülür. Eğer, Evrim Teorisi’nin iddia ettiği gibi canlılar ortak bir atadan geldiğiyse, soyoluş ağaç dallarının (türlerin atasının ve biyolojik karakteristik mirasın) hafif (slight) hatlarla ve dallarla normal bir ağaç görünümüne sahip olması gerekir. Fakat sıklıkla görüyoruz ki, bu genetik miras ve türlerin ataları, bir ağaç oluşturmaktan veya ağaç şeklinde gösterilmekten ziyade, çalı (bush), çalılık (thicket) olarak gösterilmek zorunda kalınıyor. İfade edilen bu çalı olgusu (bush phenomenon) sadece bir veya iki tür için değil, birçok canlı türü için geçerlidir. (1)
Dünyaca ünlü New Scientist dergisinin yayımladığı “Why Darwin was Wrong About the Tree of Life? (Darwin Neden Soyoluş Ağacı Konusunda Yanıldı?)” isimli makalede dergi, Fransız evrimci Baptest’e atıfta bulunarak soyağacı konseptinin bir köşeye atılması gerektiğini ve bu konseptin gerçekliğine yönelik hiçbir kanıtın olmadığını ifade etmiştir. Makaleyi yazan Graham Lawton, yapılan bilimsel araştırmaların neticesinde, beklenenin aksine, ortak ata ve soyoluş ağacı konseptinin aleyhine delillerin ortaya çıkması sebebiyle Evrim Teorisi’nin iddia ettiği soyoluş ağacı konseptinin değişmesi gerektiğini belirtmiş ve ayrıca bu konuda, bir kısım evrimcilerle de hem fikir olduklarını ifade etmiştir.(2) Karşılaşılan bu sorunu başka bir şekilde ifade edersek, türlerde bulunan bir gen veya bir protein bir çeşit soyağacı ortaya koyarken; başka bir gen veya protein tamamıyla farklı bir soyağacını karşımıza çıkarıyor. Bu problem, 1990’lı yıllarda gerçek bakteri ve arkebakteri genlerinin incelenme imkânının bulunması ile başlamıştır. Bütün evrimciler, DNA dizilimlerinin canlılardaki RNA soyoluş ağaçlarını teyit etmesini beklerken, durum böyle olmamıştır. Misal, RNA ağacına bakıldığında A türü canlının B türüne olan yakınlığı, C türünden daha fazla iken; DNA dizilimi ile bir ağaç oluşturulduğunda bu durum tam tersi bir tablo ortaya koymuştur. (3)
Ara formlar ve evrimin soyoluş ağacı ile ilgili en can alıcı açıklama, evrimci biyobilişim uzmanı W.Ford Doolittle tarafından dile getirilmiştir. Doolittle, evrimci moleküler soyoluş uzmanlarının, doğru soyoluş ağacını oluşturmalarının mümkün olmadığını ifade eder. Bunun sebebinin ise, uzmanların uyguladıkları metotların veya incelemek için seçtikleri genlerin yanlışlığından değil, canlıların geçmişinin “bir ağaç ile gösterilemeyeceği” gerçeğinden kaynaklandığını söyler. (4)
Ünlü New Scientist dergisi aynı makalede, evrimin soyoluş ağacının karşılaştığı sorunun sadece bakteriler gibi küçük organizmalarda değil, hayvanların ve bitkilerin evrimsel sürecinde de geçerli bir durum olduğunu ifade etmiştir. Authority Carl Woese, bu durumu daha da ileri boyuta taşıyarak türlerin evrimsel geçmişi ile ilgili uyuşmazlıkların (incongruities) evrensel ağacın köklerinden ana türleşmelere kadar her yerde ve her noktada mevcut olduğunu ifade etmekten kendini alamaz. (5)
Ortak ata, bakteri ve memeli hayvanların soyoluş ağaçları ile ilgili ortaya çıkan bilimsel sorunlar ve iddia edilen evrimsel türleşmelerin uyuşmazlıkları, yayımlanan Trends in Ecology and Evolution (6); benzer şekilde Genome Research (7); Science (8); PLOS Biology (9); Journal of Molecular Evolution (10) gibi Evrim Teorisi’ni savunan dünyaca ünlü birçok dergide ifade edilmiştir. Hatta Journal of Molecular Evolution dergisinde yayımlanan bir makalede, moleküler bazlı hazırlanan canlıların soyoluş ağacı ile, temel memeli hayvanların evrimini gösteren soyoluş ağacının çok keskin bir şekilde çeliştiği ifade edilir. Bu çıkmaz durumdan ancak “paralel veya yakınsak evrim” yaklaşımlarıyla (paralel or convergent evolution) çıkılabilineceği belirtilir. (11) Paralel evrim, birbirinden bağımsız soy hatlarının, birbirine benzer ve eş zamanlı sayılabilecek evrimsel değişimler geçirmesi anlamına gelmektedir. Tabi bu makaleyi yazanlar ateist evrimci oldukları için bu bilimsel tespiti “canlıların paralel evrimi” olarak ifade etmektedirler. Allah’a inanan bir insan için bunun karşılığı, “canlıların paralel yaratılmasıdır”. Bu durumu ilmi bir bakış açısıyla ifade edecek olursak, Allah’ın bu memeli gruplarını paralel bir şekilde, yani diğer türlerden bağımsız olarak yarattığı, bir türden diğer türe geçişin, ortak bir atanın mevcudiyetinin olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
Bu çıkarımı destekleyen bir başka çalışma ise ‘Proceedings of the National Academy of Sciences USA’ dergisinde yayımlanmıştır. Bu çalışmaya göre, evrimci bilim adamları mitokondriel DNA’yı (mtDNA) kullanarak ana kuş türlerinin soyoluş ağacını oluşturmaya çalışmışlardır. Fakat, mtDNA ile oluşturdukları soyoluş ağacı ile kuşların klasik evrimsel süreçlerini gösteren soyoluş ağacı arasında büyük farklılıkların olduğu gözlemlenmiştir.(12) Yine benzer olarak, Trens in Ecologyand Evolution dergisinde, canlılara yönelik oluşturulan Sitocrom-B bazlı soyoluş ağacında aynı sorunlar ve uyuşmazlıklar ortaya çıkmıştır. (13)
Yukarıda ifade ettiğimiz uyuşmazlık ve çelişkilerin en önemlisini primatların oluşturduğu soyoluş ağacında görebilmekteyiz. Üst seviyedeki primatların oluşturduğu, yaygın olarak bilinen ve şempanze ve insanların yakın akraba olarak gösterildiği soyoluş ağacında da aynı uyuşmazlık ve çelişkiler mevcuttur. (14) Bu durum, Molecular Biology and Evolution dergisinin yayımladığı bulgularla desteklenmiş, insan genomunun %23’ünün insanın en yakın akrabası olduğu iddia edilen şempanzelerle hiçbir şekilde bir ortaklık ve benzerlik göstermediği tespit edilmiştir.(15)
Bu bulguların hepsini tek tek yazmak, yazının hacmini artıracağından burada kısa kesiyoruz. Özetle ifade etmek gerekirse: Morfoloji (organizmaların fiziksel karakteristikleri) veya fosil kayıtları baz alınarak oluşturulan evrimsel sürecin soyoluş ağaçları; DNA veya protein dizilimlerine dayanan moleküler bazlı soyağaçları ile benzer olması gerekirken, derin hatlarla çelişmektedir. Bu durum, evrimcileri o kadar çıkmaza sokmuştur ki, prestijli evrimci Nature Dergisi, morfolojik ve moleküler soyoluş ağaçlarının çelişmesi meselesinin evrimci bilim adamları arasında “Evrim Savaşlarının” çıkmasına sebep olduğunu ifade etmekten kendini alamamıştır. (16)
Aslında evrimcilerin kendi bulgularına bile tarafsız ve ön yargısız bir gözle bakıldığında, canlılığın ortak bir atadan birbirinden evrimleşerek bugünkü türlere dönüştüğü değil; her canlı türü ayrı ayrı birbirinden bağımsız olarak yaratıldığı apaçık ortaya çıkmaktadır. Ateist bilim adamları buna yine bir kılıf bulup “bir kısım canlılar paralel evrimle birbirinden bağımsız evrimleşmiş; bir kısmı sıçramalı (birden) evrimleşmiş; bir kısmı da birbirinden yüz milyonlarca sene boyunca aşama aşama evrimleşmiş” diyor; peki sen ne diyeceksin Evrimci Müslüman; “Allah canlıların bir kısmını birbirinden bağımsız yaratmış, bir kısmını sıçramalı evrimle, yani bir türden bir anda başka türü yaratmış; bir kısmını da yüz milyonlarca sene aşama aşama yaratmıştır mı diyeceksin?
(1) Life by Evolution or Design, Genetic Evidence, IDEA Center
(2) Graham Lawton, “Why Darwin was Wrong about the Tree of Life,” New Scientist (January 21, 2009)
(3) GrahamLawton, “Why Darwin waswrongaboutthetree of life,” New Scientist (January 21, 2009).
(4) W. Ford Doolittle, “PhylogeneticClassificationandthe Universal Tree,” Science, Vol. 284:2124-2128 (June 25, 1999).
(5) Carl Woese “The Universal Ancestor,” Proceedings of the National Academy of Sciences USA, Vol. 95:6854-9859 (June, 1998)
(6) James H. Degnan and Noah A. Rosenberg, “Gene tree discordance, phylogenetic inference and the multi species coalescent,” Trends in Ecology and Evolution, Vol. 24(6) (March, 2009).
(7) Mushegian et al., “Large-ScaleTaxonomicProfiling of Eukaryotic Model Organisms: A Comparison of OrthologousProteinsEncodedbythe Human, Fly, Nematode, andYeastGenomes,” GenomeResearch, Vol. 8:590-598 (1998).
(8) Antonis Rokas, Dirk Krueger, and Sean B. Carroll, “Animal Evolution and the Molecular Signature of Radiations Compressed in Time,” Science, Vol. 310:1933-1938 (Dec. 23, 2005).
(9) Antonis Rokas and Sean B. Carroll, “Bushes in the Tree of Life,” PLoS Biology, Vol. 4(11): 1899-1904 (Nov., 2006)
(10) Cao et al., “Conflict Among Individual Mitochondrial Proteins in Resolving the Phylogeny of Eutherian Orders,” Journal of Molecular Evolution, Vol. 47:307-322 (1998).
(11) Cao et al., “Conflict Among Individual Mitochondrial Proteins in Resolving the Phylogeny of Eutherian Orders,” Journal of Molecular Evolution, Vol. 47:307-322 (1998).)
(12) Mindell et al., “Multi plein dependent origins of mitochondrial gene order in birds,” Proceedings of the National Academy of Sciences USA, Vol. 95: 10693-10697 (Sept. 1998).
(13) Michael S. Y. Lee, “Molecular phylogenies become functional,” Trends in Ecology and Evolution, Vol. 14(5): 177-178 (May, 1999).
(14) See for example, AsgerHobolth et al., “Incomplete line age sorting patterns among human, chimpanzee, and orangutan suggest recent orangutan speciation and widespread selection,” Genome Research, Vol. 21:349-356 (2011); Ingo Ebersberger et al., “Mapping Human Genetic Ancestry,” Molecular Biology and Evolution, Vol. 24(10):2266–2276 (2007); Trisha Gura, “Bones, Molecules or Both?,” Nature, Vol. 406:230-233 (July 20, 2000).
(15) Ingo Ebersberger et al., “Mapping Human GeneticAncestry,” Molecular Biology and Evolution, Vol. 24(10):2266–2276 (2007).
(16) Trisha Gura, “Bones, Molecules or Both?,” Nature, Vol. 406:230-233 (July 20, 2000)
Delillerle İslam
Ortak Atadan Gelme Sorunu ve Evrim Ağacı Çıkmazı:
Evrim Teorisi’ne göre, tüm yaşam formları birbirleri ile ilişiklidir. Zira tüm canlıların ortak bir atadan geldiği varsayılmaktadır. Ortak atadan günümüze kadar gelen tüm bu yaşam formları, canlıların genetik ve anatomik (biçimsel) benzerliklerine göre soyoluş ağaçlarında (phylogenetic trees) gösterilir. Evet, madem evrim süreci ilk hücreden bakteriye, oradan ilkel hayvanlara, oradan da dünyadaki tüm canlılara kadar uzanan bir soyoluşu öngörüyor ve iddia ediyor; o zaman bu soyoluş ağacının bir gövdeden dallara, dallardan diğer dallara doğru uzanan normal bir ağaç görünüşüne sahip olması lazım gelir. Bir daldaki canlı ile uzak bir noktadaki diğer bir canlının resmedildiği dalın kesişmemesi gerekir. Zira kendi dallarının bağlı olduğu ataları çok önceleri diğer atalardan ayrılmıştır. Fakat canlılardaki genetik benzerlikler dikkate alınarak bu soyoluş ağaçları resmedildiğinde, soyoluş ağacının teorik olarak kendisinden beklenen şekli karşılamadığı görülür. Eğer, Evrim Teorisi’nin iddia ettiği gibi canlılar ortak bir atadan geldiğiyse, soyoluş ağaç dallarının (türlerin atasının ve biyolojik karakteristik mirasın) hafif (slight) hatlarla ve dallarla normal bir ağaç görünümüne sahip olması gerekir. Fakat sıklıkla görüyoruz ki, bu genetik miras ve türlerin ataları, bir ağaç oluşturmaktan veya ağaç şeklinde gösterilmekten ziyade, çalı (bush), çalılık (thicket) olarak gösterilmek zorunda kalınıyor. İfade edilen bu çalı olgusu (bush phenomenon) sadece bir veya iki tür için değil, birçok canlı türü için geçerlidir. (1)
Dünyaca ünlü New Scientist dergisinin yayımladığı “Why Darwin was Wrong About the Tree of Life? (Darwin Neden Soyoluş Ağacı Konusunda Yanıldı?)” isimli makalede dergi, Fransız evrimci Baptest’e atıfta bulunarak soyağacı konseptinin bir köşeye atılması gerektiğini ve bu konseptin gerçekliğine yönelik hiçbir kanıtın olmadığını ifade etmiştir. Makaleyi yazan Graham Lawton, yapılan bilimsel araştırmaların neticesinde, beklenenin aksine, ortak ata ve soyoluş ağacı konseptinin aleyhine delillerin ortaya çıkması sebebiyle Evrim Teorisi’nin iddia ettiği soyoluş ağacı konseptinin değişmesi gerektiğini belirtmiş ve ayrıca bu konuda, bir kısım evrimcilerle de hem fikir olduklarını ifade etmiştir.(2) Karşılaşılan bu sorunu başka bir şekilde ifade edersek, türlerde bulunan bir gen veya bir protein bir çeşit soyağacı ortaya koyarken; başka bir gen veya protein tamamıyla farklı bir soyağacını karşımıza çıkarıyor. Bu problem, 1990’lı yıllarda gerçek bakteri ve arkebakteri genlerinin incelenme imkânının bulunması ile başlamıştır. Bütün evrimciler, DNA dizilimlerinin canlılardaki RNA soyoluş ağaçlarını teyit etmesini beklerken, durum böyle olmamıştır. Misal, RNA ağacına bakıldığında A türü canlının B türüne olan yakınlığı, C türünden daha fazla iken; DNA dizilimi ile bir ağaç oluşturulduğunda bu durum tam tersi bir tablo ortaya koymuştur. (3)
Ara formlar ve evrimin soyoluş ağacı ile ilgili en can alıcı açıklama, evrimci biyobilişim uzmanı W.Ford Doolittle tarafından dile getirilmiştir. Doolittle, evrimci moleküler soyoluş uzmanlarının, doğru soyoluş ağacını oluşturmalarının mümkün olmadığını ifade eder. Bunun sebebinin ise, uzmanların uyguladıkları metotların veya incelemek için seçtikleri genlerin yanlışlığından değil, canlıların geçmişinin “bir ağaç ile gösterilemeyeceği” gerçeğinden kaynaklandığını söyler. (4)
Ünlü New Scientist dergisi aynı makalede, evrimin soyoluş ağacının karşılaştığı sorunun sadece bakteriler gibi küçük organizmalarda değil, hayvanların ve bitkilerin evrimsel sürecinde de geçerli bir durum olduğunu ifade etmiştir. Authority Carl Woese, bu durumu daha da ileri boyuta taşıyarak türlerin evrimsel geçmişi ile ilgili uyuşmazlıkların (incongruities) evrensel ağacın köklerinden ana türleşmelere kadar her yerde ve her noktada mevcut olduğunu ifade etmekten kendini alamaz. (5)
Ortak ata, bakteri ve memeli hayvanların soyoluş ağaçları ile ilgili ortaya çıkan bilimsel sorunlar ve iddia edilen evrimsel türleşmelerin uyuşmazlıkları, yayımlanan Trends in Ecology and Evolution (6); benzer şekilde Genome Research (7); Science (8); PLOS Biology (9); Journal of Molecular Evolution (10) gibi Evrim Teorisi’ni savunan dünyaca ünlü birçok dergide ifade edilmiştir. Hatta Journal of Molecular Evolution dergisinde yayımlanan bir makalede, moleküler bazlı hazırlanan canlıların soyoluş ağacı ile, temel memeli hayvanların evrimini gösteren soyoluş ağacının çok keskin bir şekilde çeliştiği ifade edilir. Bu çıkmaz durumdan ancak “paralel veya yakınsak evrim” yaklaşımlarıyla (paralel or convergent evolution) çıkılabilineceği belirtilir. (11) Paralel evrim, birbirinden bağımsız soy hatlarının, birbirine benzer ve eş zamanlı sayılabilecek evrimsel değişimler geçirmesi anlamına gelmektedir. Tabi bu makaleyi yazanlar ateist evrimci oldukları için bu bilimsel tespiti “canlıların paralel evrimi” olarak ifade etmektedirler. Allah’a inanan bir insan için bunun karşılığı, “canlıların paralel yaratılmasıdır”. Bu durumu ilmi bir bakış açısıyla ifade edecek olursak, Allah’ın bu memeli gruplarını paralel bir şekilde, yani diğer türlerden bağımsız olarak yarattığı, bir türden diğer türe geçişin, ortak bir atanın mevcudiyetinin olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
Bu çıkarımı destekleyen bir başka çalışma ise ‘Proceedings of the National Academy of Sciences USA’ dergisinde yayımlanmıştır. Bu çalışmaya göre, evrimci bilim adamları mitokondriel DNA’yı (mtDNA) kullanarak ana kuş türlerinin soyoluş ağacını oluşturmaya çalışmışlardır. Fakat, mtDNA ile oluşturdukları soyoluş ağacı ile kuşların klasik evrimsel süreçlerini gösteren soyoluş ağacı arasında büyük farklılıkların olduğu gözlemlenmiştir.(12) Yine benzer olarak, Trens in Ecologyand Evolution dergisinde, canlılara yönelik oluşturulan Sitocrom-B bazlı soyoluş ağacında aynı sorunlar ve uyuşmazlıklar ortaya çıkmıştır. (13)
Yukarıda ifade ettiğimiz uyuşmazlık ve çelişkilerin en önemlisini primatların oluşturduğu soyoluş ağacında görebilmekteyiz. Üst seviyedeki primatların oluşturduğu, yaygın olarak bilinen ve şempanze ve insanların yakın akraba olarak gösterildiği soyoluş ağacında da aynı uyuşmazlık ve çelişkiler mevcuttur. (14) Bu durum, Molecular Biology and Evolution dergisinin yayımladığı bulgularla desteklenmiş, insan genomunun %23’ünün insanın en yakın akrabası olduğu iddia edilen şempanzelerle hiçbir şekilde bir ortaklık ve benzerlik göstermediği tespit edilmiştir.(15)
Bu bulguların hepsini tek tek yazmak, yazının hacmini artıracağından burada kısa kesiyoruz. Özetle ifade etmek gerekirse: Morfoloji (organizmaların fiziksel karakteristikleri) veya fosil kayıtları baz alınarak oluşturulan evrimsel sürecin soyoluş ağaçları; DNA veya protein dizilimlerine dayanan moleküler bazlı soyağaçları ile benzer olması gerekirken, derin hatlarla çelişmektedir. Bu durum, evrimcileri o kadar çıkmaza sokmuştur ki, prestijli evrimci Nature Dergisi, morfolojik ve moleküler soyoluş ağaçlarının çelişmesi meselesinin evrimci bilim adamları arasında “Evrim Savaşlarının” çıkmasına sebep olduğunu ifade etmekten kendini alamamıştır. (16)
Aslında evrimcilerin kendi bulgularına bile tarafsız ve ön yargısız bir gözle bakıldığında, canlılığın ortak bir atadan birbirinden evrimleşerek bugünkü türlere dönüştüğü değil; her canlı türü ayrı ayrı birbirinden bağımsız olarak yaratıldığı apaçık ortaya çıkmaktadır. Ateist bilim adamları buna yine bir kılıf bulup “bir kısım canlılar paralel evrimle birbirinden bağımsız evrimleşmiş; bir kısmı sıçramalı (birden) evrimleşmiş; bir kısmı da birbirinden yüz milyonlarca sene boyunca aşama aşama evrimleşmiş” diyor; peki sen ne diyeceksin Evrimci Müslüman; “Allah canlıların bir kısmını birbirinden bağımsız yaratmış, bir kısmını sıçramalı evrimle, yani bir türden bir anda başka türü yaratmış; bir kısmını da yüz milyonlarca sene aşama aşama yaratmıştır mı diyeceksin?
(1) Life by Evolution or Design, Genetic Evidence, IDEA Center
(2) Graham Lawton, “Why Darwin was Wrong about the Tree of Life,” New Scientist (January 21, 2009)
(3) GrahamLawton, “Why Darwin waswrongaboutthetree of life,” New Scientist (January 21, 2009).
(4) W. Ford Doolittle, “PhylogeneticClassificationandthe Universal Tree,” Science, Vol. 284:2124-2128 (June 25, 1999).
(5) Carl Woese “The Universal Ancestor,” Proceedings of the National Academy of Sciences USA, Vol. 95:6854-9859 (June, 1998)
(6) James H. Degnan and Noah A. Rosenberg, “Gene tree discordance, phylogenetic inference and the multi species coalescent,” Trends in Ecology and Evolution, Vol. 24(6) (March, 2009).
(7) Mushegian et al., “Large-ScaleTaxonomicProfiling of Eukaryotic Model Organisms: A Comparison of OrthologousProteinsEncodedbythe Human, Fly, Nematode, andYeastGenomes,” GenomeResearch, Vol. 8:590-598 (1998).
(8) Antonis Rokas, Dirk Krueger, and Sean B. Carroll, “Animal Evolution and the Molecular Signature of Radiations Compressed in Time,” Science, Vol. 310:1933-1938 (Dec. 23, 2005).
(9) Antonis Rokas and Sean B. Carroll, “Bushes in the Tree of Life,” PLoS Biology, Vol. 4(11): 1899-1904 (Nov., 2006)
(10) Cao et al., “Conflict Among Individual Mitochondrial Proteins in Resolving the Phylogeny of Eutherian Orders,” Journal of Molecular Evolution, Vol. 47:307-322 (1998).
(11) Cao et al., “Conflict Among Individual Mitochondrial Proteins in Resolving the Phylogeny of Eutherian Orders,” Journal of Molecular Evolution, Vol. 47:307-322 (1998).)
(12) Mindell et al., “Multi plein dependent origins of mitochondrial gene order in birds,” Proceedings of the National Academy of Sciences USA, Vol. 95: 10693-10697 (Sept. 1998).
(13) Michael S. Y. Lee, “Molecular phylogenies become functional,” Trends in Ecology and Evolution, Vol. 14(5): 177-178 (May, 1999).
(14) See for example, AsgerHobolth et al., “Incomplete line age sorting patterns among human, chimpanzee, and orangutan suggest recent orangutan speciation and widespread selection,” Genome Research, Vol. 21:349-356 (2011); Ingo Ebersberger et al., “Mapping Human Genetic Ancestry,” Molecular Biology and Evolution, Vol. 24(10):2266–2276 (2007); Trisha Gura, “Bones, Molecules or Both?,” Nature, Vol. 406:230-233 (July 20, 2000).
(15) Ingo Ebersberger et al., “Mapping Human GeneticAncestry,” Molecular Biology and Evolution, Vol. 24(10):2266–2276 (2007).
(16) Trisha Gura, “Bones, Molecules or Both?,” Nature, Vol. 406:230-233 (July 20, 2000)
Delillerle İslam
Yorumlar
Yorum Gönder