KUR’AN AYETLERİNDE EVRİMSİZ YARATILIŞIN DELİLLERİ ve AYETLERİN YANLIŞ YORUMLARINA CEVAPLAR

KUR’AN AYETLERİNDE EVRİMSİZ YARATILIŞIN DELİLLERİ ve AYETLERİN YANLIŞ YORUMLARINA CEVAPLAR

(Mustafa İSLAMOĞLU ve Caner TASLAMAN'a Cevaplar)

Canlılığın evrimini savunan ve bunun Allah’ın yaratması ile olduğunu kabul eden Müslümanlara cevap vermeye başlamadan önce şunları belirtelim: Bizler, sonraki paylaşımlarda detaylı olarak bilimsel ve felsefi açıklamalarını yapacağımız üzere, hayvanların da insanlar gibi evrimsiz yaratıldığı kanaatindeyiz. Ancak, hayvanların evrimle yaratılıp yaratılmadığı konusu itikadi bir gereklilik olmadığı gibi İslami bir mesele de değildir. Bir Müslüman buna ihtimal veriyor olabilir ya da reddebilir. Çünkü, bu mesele ne Kuran’da ne de hadislerde geçer. Ancak, bir Müslüman kesinlikle Hz. Adem’in, insanın evrimini kabul edemez. Bu itikadidir ve İslami bir meseledir. Çünkü, Kuran ayetleri bize bu konuda apaçık deliller sunmaktadır. Maalesef bazı kesimler tarafından Kuran ayetlerinde, insanın evrim geçirilmeden yaratılışının delilleri mevcutken, evrimsiz yaratılışı delillendiren bu ayetler, gerçeğe aykırı anlamlar içerisinde halka aktarılmaktadır. Massey Üniversitesinde görevli psikolog ve felsefeci Steve Stewart-Williams, ‘Bir Evrimci Tanrıya İnanabilir mi?’ isimli makalesinde bu hususta şunu söylemiştir: “Tanrı’nın evrimle canlıları yarattığını iddia edebilmek için, kutsal kitaptaki yaratılışla ilgili metinlerin gerçek manası dışında kullanılması ve yorumlanması gerekmektedir.” (Stewart Williams, S. (2004, August). Can an evolutionist believe in God? Psilosophy Now, 47, 19-21.)

Bu, apaçık bir gerçektir. Evrimi dine uydurabilmek için, Kuran ayetleri de gerçeğinden farklı anlamlarla yorumlanmalıdır. Evrimi savunan Müslümanlar, çoğunlukla ayetlerden yola çıkarak evrimi savunmaz. “Kuran’dan evrim çıkmaz ama Kuran’da evrimi reddeden bir ifade de yoktur. Bu sebeple bilim bize ne derse biz ona bakmalıyız” diyerek evrim teorisine kapı açarlar. Elbette, Allah insanı her türlü yaratmaya kadirdir. Dilerse, maymundan da karıncadan da insanı yaratabilirdi. Ancak, Kuran’da insanın evrim ile ortak atadan gelerek yaratıldığı görüşünü reddeden ayetler mevcuttur. Evrimci Müslümanlar, evrimsiz yaratılışı delillendiren bu ayetlere yanlış teviller yapmaktadırlar. Ancak, tevil sözü dahi burada meseleyi masumane göstermeye yol açabilir. Aslında yapılan tevil değil mecazi, sembolik anlatımlar ve benzetmelerden ibarettir. Zira, tevilin ilmi bir dayanağı olmalıdır ancak ‘sembolik anlatım’ dediğinizde tüm kurallar ortadan kalkar. (Mustafa Ülker, Ehli Sünnet Müdafaası. Dirayet Kitap, s.491) Yazımızda, evrimi reddeden ayetleri açıklarken “evrimci Müslümanlar bu ayeti bu şekilde kabul eder.” diye söylemlerimiz, onların Kuran’dan evrim çıkardıkları anlamında değil, “Kuran ayetlerini evrime kapı aralayacak şekilde yanlış yorumladıkları” anlamında söylenmektedir.

DELİL 1: ‘Nisa Suresi, 1’ ve Evrimcilerin Ayet Üzerinde Oluşturduğu Yanlış Algıya Cevap

İnsanın evrimsiz yaratılışını delillendiren ayetlerden olan Nisa Suresi 1. ayet şöyledir:

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden de birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının.” (Nisa Suresi, 1)

Bu ayet açıkça evrimsiz yaratılışı, insanın evrim geçirmediğini delillendirir. Çünkü ayette, insan neslinin, ilk insandan yaratıldığı anlatılır. Evrimciler ise 2 çeşit cevapla bu delili yok etmeye çalışırlar: 1. Kullanımı savunanlar; ‘tek nefisten yarattık’ ifadesindeki nefsi, ilk insana bağlamadan ‘öz’ olarak kabul edip ‘insanı tek özden yarattık’ olarak cevaplar. 2. Kullanımı savunanlar ise şöyle der; “Burada “Ey insanlar! Sizi tek nefisten yarattık” ifadesinden Hz. Adem’den soy olarak gelmek değil, kadın ve erkeğin tek türden yaratılması anlaşılmalıdır. Yani, ‘sizi tek nefisten yarattık’ demek ‘tek bir türden yarattık’ ya da ‘insan türü olarak yarattık’ anlamında kullanılmalıdır. Mesela, “Allah sizin nefsinizden elçiler gönderdi.” (Ali İmran, 164) ayetinde de ‘sizin gibi insan türünden (melek olmayan) bir peygamber gönderdi’ anlamı vardır. Bu ayette nefis, “insan türü” olarak kullanılmıştır. Bu ayetten, sizin bir parçanızdan peygamberler türetildi anlamı çıkmayacağı gibi, ‘nefsinden eşini yarattı.’ ifadesinde de kadının erkekten yaratıldığı ifadesi çıkarılamaz. Ayetin, insanların ‘kadınıyla erkeğiyle’ tek türden(tek nefisten) insan olarak yaratıldı, diye anlaşılması gerekir.” derler. Böylelikle evrimi reddeden bu ayetin delilliği yanlış teviller ile yok edilir.

--- ‘Tek Nefis’, Niçin ‘Öz’ veya ‘Tek Tür’ Olarak Yorumlanamaz?

Tek nefis ifadesine, aynı öz ya da insan türü anlamı verildiğinde ayetler şu anlamlara gelir:

“Ey insanlar! Sizi tek bir özden yaratan ve o özden de eşini yaratan…” ya da

“Ey insanlar! Sizi tek bir türden (insan türünden) yaratan ve türünden de eşini yaratan…”

Bu yorumlamalar, evrime kapı aralamak için düşülen ironik bir durumdur. Çünkü, ayet bu şekliyle son derece hatalı hale gelmektedir. ‘Sizi tek bir türden yaratan ve türünden de(ondan da, min-hâ) eşini yaratan’ ifadesinde ‘eş’ kelimesi “çoğul değil tekildir.” Yani, ‘eşlerini’ değil ‘eşini’dir (zevce-hâ). Ayete, öz ya da insan türü manası verildiğinde “eşini” ifadesi anlamsız kalmaktadır. Bu eş, kimin eşidir? Ayet, “Sizi tek bir türden yaratan ve ‘eşlerinizi’ de türünüzden yaratan” şeklinde ve anlamında olsa idi, çoğul eşler, cümlenin başında seslenilen insanların, birbiriyle eş olması olarak yorumlanır, kullanım doğru olabilirdi. Ya da ayetten, ‘Ondan da(min-hâ)’ kelimesi çıkarılarak ‘Sizi ve eşlerinizi aynı özden, aynı türden yaratan’ olarak okunurdu. Ancak, cümlenin başı çoğul, devamı tekildir. Tekil kullanım zorunludur ve iddia edilen haliyle (‘tek nefis’, ‘bir insan’ olarak alınmadığında) ayetteki tekil ‘eş’ anlamsız ve yalnız kalmakta ve ayette ‘eşlerinizi’ değil ‘eşini’ ifadesi bulunduğundan gramer hatası olmaktadır. Bu anlam verilmiş haliyle ayete tekrar dikkat edelim ve yanlışı görelim:

“Ey İnsanlar! Sizi (kadınları ve erkekleri) tek bir türden, özden yaratan ve eşini de o türden, özden yaratan..” ‘Tek nefis” ifadesi, ilk insan olarak alınmayıp öz ya da insan türü olarak alındığında meydana gelen gramer hatası ortadadır.

“…ve ondan da eşini yaratan, ikisinden de birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan…” Ayetin devamında var olan ‘ikisinden de’ ifadesine göre, Allah’ın bu ayette bahsettiği 2 kişi vardır. Yani ayetteki ‘eşini’ kelimesi için verilecek ‘şunun eşi’ diye bir cevap bulunmalıdır. Aksi takdirde ‘ikisinden’ ifadesinin de bir anlamı kalmamaktadır. Allah böyle bir hata yapmaktan münezzehtir. Ayete ‘öz’ ya da ‘insan türü’ manası vermenin hiçbir doğruluk payı olmayacağı meydana gelen gramer ve anlam hatası ile açık ve nettir.

--- ‘Tek Nefis’ İlk İnsandan Başka Anlamda KULLANILAMAZ!

Dolayısıyla Nisa, 1 ve benzeri ayetlerde var olan ‘Tek nefisten’ kasıt “ilk insan” olmalıdır ki, ayetteki ‘tekil eş’, tekil olan ‘ilk insana’ bağlanabilsin. Bu kullanımla ayet hatasız ve uyumlu hale gelir. Çünkü, ayet şu anlama gelir:

“Ey İnsanlar! Sizi ilk insandan(tek bir nefisten) yaratan ve ilk insandan da (ondan da) eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının.”

Bu kullanımla ayette hiçbir belagat, gramer yanlışı söz konusu değildir. Çünkü, ayetin devamındaki tekil eşin kimin eşi olduğu konusu belirsizlikten kurtulur ve devamındaki ‘ikisinden’ ifadesi de anlamını bulmuş olur. "…ve o ikisinden pek çok erkek ve kadınlar yaratıp yeryüzüne yaydı.” ifadesinde bu ayette belirtilen iki kişinin (Hz. Adem ve Hz. Havva) olduğu delillendirilir.

Burada, gramer açısından şu sorular akla gelebilir: Tek nefiste, Hz. Adem'e atıf yapılıyorsa neden müennes(dişil) zamir kullanılmıştır? Çünkü, "Tek" kelimesinin müennes "te"si ile gelmesi "nefs" kelimesinin müennesliği dolayısıyladır. Nefs kelimesi ise kendisiyle müzekker (eril-erkeklik) kast olunsa dahi, müennes (dişil-dişilik) halinde kullanılır. Bununla birlikte günlük konuşmada: "Tek bir nefisten" şeklinde gelmesi de mümkündür. O takdirde belirttiğimiz mana kastedilerek bu şekilde (müenneslik "te"si olmaksızın) söylenmiş olur. Bunun böyle gelmesine sebep, nefs ile Hz.Adem'in kast edilmiş olmasıdır. ‘Nefsi vahide’ derken Hz. Adem kastedilince ilk insanın eşinin ‘zevceteha’ , ‘minha’ yerine ‘minhu’ okunması ise zorunlu değildir. Ayetteki, ‘Ondan da’ kelimesi ‘nefsinden de’ anlamındadır. Belirttiğimiz gibi kullanımın bu şekilde olması, nefis kelimesinin dişil olmasıyla ilgilidir. Bunu iddia edenler de dikkat edilirse, kaynaklarına ‘böyle olabilirdi’ cümlesiyle aktarmıştır. Ancak, bu kullanım zorunlu değildir. Kullanım bu şekliyle de ilk insan ve eşini anlatabilir. Yukarıdaki ayet, (“Ey İnsanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan…”) buna delil olduğu gibi, Secde Suresinde geçen, “İnsan’ı yaratmaya çamurdan başladı. Sonra onun neslini hakir bir sudan yarattı.” (Secde Suresi, 7-8) ayetleri de buna delildir. Bu ayetlerde Allah, ilk insanın yaratılışı ile diğerlerinin yaratılışı arasındaki ayrıma dikkat çekmektedir. Bu ayette, “insan”dan maksadın “Adem”, “neslehu” (onun nesli) ifadesinden maksadın da “diğer insanlar” olduğu açıktır. Ayrıca bu ayetler, evrimcilerin iddiası olan ‘Hz. Adem bir insan topluluğu içinden seçildi’ görüşünü de açıkça reddeder. “Allah katında İsa’nın misali Adem gibidir. Onu, topraktan yarattı sonra 'Ol!' dedi, o da oluverdi.”(Al-i İmran Suresi, 59) ayetinin dalaletiyle de bu kişi, yani ilk insan Hz. Adem’dir.

Görüldüğü üzere, ayette bahsedilen ‘tek nefisten yaratılmanın’ ilk insandan yaratılma anlamında kullanılmasından başka seçeneği yoktur. Aksi takdirde, evrimcilerin verdiği anlamlarla ayet hatalı hale gelmektedir. Allah, hata yapmaktan münezzehtir. Ayet, evrimi tamamen reddetmektedir. İnsan soyunun ilk insandan gelmesi, ‘ilk insanın eşinin’ de ilk insandan yaratılması ve nesillerin de ikisinden yaratılmasının beyanı, evrime aykırıdır.

--- Hz. Havva, Hz. Adem’in Kaburga Kemiğinden Mi Yaratıldı?

Ayetin ilk kısmında, tüm insanlığın ilk insandan yaratıldığı ve bu ayetin evrimi reddettiği konusunda bir şüphe yoktur. Ayetin devamında “…ondan da eşini yarattı” kısmı hakkında, Hz.Havva’nın Hz. Adem’in vücudundan yaratıldığını bildiren hadis rivayetleri mevcuttur. (Müslim, Radâ, 60; Buhârî, Enbiyâ, 1) “Havva, Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldı.” gibi hadislerin açık anlamını kabul eden İslam alimleri olduğu gibi, Hz. Havva’nın Hz. Adem’in vücudunun herhangi bir yerinden yaratıldığı ancak kaburga kemiği gibi ifadelerin gerçek anlamda olmayıp mecazi ifadeler olduğu, bu hadislerin söylenişinde, kadınlara, kırılgan yapısı sebebiyle yumuşak davranmanın öğütlendiği görüşü de mevcuttur.

Ebu Müslim Isfahani ise ‘kaburga kemiği’ hadisinin İsrailiyyat olduğu kanaatindedir. “Sizin için nefsinizden eşler yaratan”(Rum, 21) ayetinde nasıl ki kasıt ‘sizin gibi insan türünden eşler yaratıldı’ ise, bu ayette de ‘…ondan eşini yarattı” derken, Hz. Adem’in türünden, insan olarak Hz. Havva yaratıldı, diyenler de mevcuttur. Ayetin bu kısmı ile alakalı, bahsettiğimiz son görüşü evrimciler de savunur. Bu görüşü savunan İslam alimlerinin evrimcilerden farkı, Hz. Adem’i ilk insan kabul etmeleridir. Ve ayetin baş tarafındaki ‘tek nefisten yaratılmaya’ ‘tek tür, öz’ gibi yanlış teviller yapmayıp ‘tek nefisin’ ilk insan olduğunu beyan etmeleridir. Bu sebeple, evrimcilerin çıkmazı, yukarıda değindiğimiz gibi kurtarılabilir değildir. Ancak, bu görüş de zaten kuvvetli değildir. Çünkü, "Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan…" ayeti, insanların tek bir insana dayandığını gösterir. Zira, Hz. Havva da insanlığın içine dahildir. Ayette, diğer insanlardan farklı olarak zikredilmesinin sebebi, yaratılışındaki özel durumdur. Ayette, ‘ondan da eşini yaratan’ denilirken Hz. Havva’nın Hz. Adem’den yaratıldığı değil de, O’nun türünden olduğu kastediliyor olsa idi, Hz. Havva’nın Hz. Adem’den ayrı olarak topraktan yaratılmış olduğu kabul edilirdi. Hz. Havva da topraktan yaratılsaydı, ayette “Ey İnsanlar!” diye seslenilip ‘sizi tek nefisten yarattık’ değil ‘sizi iki nefisten yarattık’ buyurulması gerekirdi. Çünkü, Hz. Adem ve Hz. Havva, topraktan yaratılmış ve sonraki nesiller onlardan geldiyse, tüm insanlık ‘iki nefisten’ yaratılmış demektir. Bu da, ayetin başındaki ‘Sizi tek nefisten yarattık’ ifadesine aykırıdır. Dolayısıyla, kadının kaburga kemiğinden yaratıldığı ifadesi mecazi kabul edilse dahi, Hz. Havva’nın Hz. Adem’in vücudunun herhangi bir yerinden yaratılmış olması daha güçlü bir görüştür.

Hadisin nakil yolları ve bu konunun eskiden batı dünyasında algılandığı gibi kadının aşağılandığı anlamına gelmediği meselesi, konumuzun dışındadır. Buna değinmek konumuzu daha da uzatacak ve asıl konumuzdan bizi uzaklaştıracaktır. Ayet, açık bir şekilde anlamı ortaya koymuştur. Hadis-i şerif ise ayetteki anlamı tefsir etmektedir. Kadının eğe kemiğinden yaratılmış olmasının ona bir hakaret olduğunu söylemek, akıllı bir insanın söyleyeceği bir söz olmadığı gibi, bu konu üzerinden kadına hakaret etmekte ahlaklı ve akıllı bir insanın yapacağı bir iş değildir. Bu aynı, İblis’in ‘beni ateşten yarattın, onu topraktan’ sözüne benzer. Nasıl ki, doğan her insanın meniden yaratılması –ki çoğu fakihe göre meni necistir- insana bir hakaret algılanamazsa, kadının da eğe kemiğinden yaratılması ona bir hakaret sayılamaz. Peki, Allah dilerse bu şekilde de, yani erkeğin vücudundan kadını yaratabilir mi? Elbette, Allah her şekilde yaratabilir. Bir kuzunun kopyalama ile koyunun vücut hücresinden yaratıldığı günümüzde görülürken, Hz. Havva’nın Hz. Adem’in vücudundan yaratılmasını kabul edememek doğru değildir.

Özetlersek, Nisa Suresi 1, Zuhruf Suresi 6 gibi ayetlerde ‘Ey İnsanlar! Sizi tek bir nefisten yarattık ve eşini de ondan yarattık’ ifadeleri, insanların evrim geçirmeden Hz. Adem’in soyundan gelerek yaratıldığını delillendirir, evrim görüşünü tamamen reddeder.

--- Öyleyse, Aynı İfadelerin Geçtiği Araf Suresi 189 ve 190. Ayetlerde Allah’a Şirk Koşan Hz. Adem ve Eşi Midir?

İlgili ayet şu şekildedir:

“Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir. (İnsan) Eşi ile (birleşince) eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca Rab’leri Allah’a: And olsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız diye dua ettiler. Fakat Allah onlara iyi ve sağlıklı bir çocuk verince de, Allah’ın kendilerine verdiği çocuk konusunda O’na ortaklar koştular. Allah, onların ortak koştukları şeylerden yücedir.” (Araf, 189-190)

Araf suresi 189. Ayette, Nisa Suresi 1’de anlattığımız gibi ilk insan ve sonrasında yaratılanlar ifade edilerek ayete giriş yapılmıştır. Ancak, ayetin sonrasında Allah’a şirk koştukları bildirilen kişiler Hz. Adem ve eşi değil, onlardan sonra gelen insanlardır. Çünkü, ayette şirk koşanlar için ‘yuşrikûne’ ifadesi kullanılmıştır. Bu ifade, ayette insanların genelinden bahsedildiğini gösterir. Eğer ortak koşanlar Hz. Adem ve Hz. Havva olsaydı ayette ‘yuşrikâni’ ifadesi kullanılırdı. Demek ki, ayetin ilk kısmında Hz. Adem ve Hz. Havva’dan bahsedilmesi ayetin devamında verilecek bir mesaj için ön hazırlıktır. Yani, ayetin ilk cümlesinde Allah’ın insanlara verdiği bu yaratılış nimeti hatırlatılarak insanın şükredici olması gerektiği mesajı verilmektedir. Ancak, devamında insanların nankörlük yaptığı bildirilir ve insanlara, nimet verildikten sonra şirk tuzağından korunmaları öğütlenir.

--- Hz. Adem’in Çocukları Aile İçi Evlilik Mi Yaptı?

Hz. Adem ve Hz. Havva’dan sonra nesillerin nasıl çoğaldığı konusu Kuran’da belirtilmemiştir. Bu hususta müfessirlerin iki görüşünü aktaracağız, bunlardan herhangi birisi doğru olabilir:

Bir kısım müfessirler şöyle der: Peygamberlerin, dini tebliğde iman esasları hep aynı kalmıştır ancak şeri kurallar zamana, ortamın şartlarına göre değişmiştir. Mesela, Yahudiler ancak havralarda, sinagoglarda, Hristiyanlar sadece kiliselerde ibadet edebilirlerken, biz Müslümanlar her yerde namaz kılabiliyoruz. Yine sığır ve koyun gibi hayvanların iç yağları Hz. Musa’ın şeriatında haram kılınmışken, bizim dinimizde helal kılınmıştır. Hz. Adem ise ilk insan ve ilk peygamberdir. Allah ona da bir din ve bir şeriat göndermiş ve öğretmiştir. Allah, Hz. Adem’in çocuklarının birbirleriyle evlenmesini de bir zaruretten dolayı helal kılmış olabilir. Çünkü, insan neslinin artması gerekmektedir. Başka insan da olmadığına göre, bir zaruret olarak kardeşlerin birbirleriyle evlenmesi gerekmektedir. Bu adet, bir süre devam etti, fakat insanlar çoğalınca böyle bir evliliğe ihtiyaç ve zaruret kalmadı ve bu tatbikat da kalkmış oldu. Bu duruma yönelik, ‘ensest’ tabiri kullanarak kötülemek yanlıştır. Çünkü, bir şeyin güzel ya da çirkin olduğunu gösteren ölçü, vahiydir. Ve bir şeyin güzelliği ve çirkinliği zamana, zarurete göre değişebilir. Hırsızlık, çirkin bir fiildir ancak açlıktan ölmek üzere olan, hayatta kalmak zorunda olan biri için çirkin olmaktan çıkabilir. Ya da Allah, leş, kan ve domuz etini haram kılmıştır ancak hayatta kalma zarureti varsa hayatı devam ettirebilecek kadar yenmesine müsaade etmiştir. (Bakara, 173) Bu hikmetle, yaşamın devamı zaruretiyle bu durum ortadan kalkana kadar Allah buna müsaade etmiş olabilir. Allah, bu yolu dilemişse, artık akıl vahyin önüne getirilemez, demişlerdir.

Bu karşılık bir kısım müfessirler de şöyle der: Allah sebeplere ve zaruretlere bağlanamaz. Bu sebeple, bir meseleyi açıklamak için sebepler dairesinde her şeyin tamam olması şart değildir. Mesela, Hz. İsa’nın doğumu buna benzer. Hz. İsa’da babasız dünyaya gelmiştir ve Allah, O’nun yaratılışını bir babaya bağlı kılmamıştır. Hz. Yahya’nın yaratılmasında ana ve baba vardır, fakat anne babanın çocuk yapma kabiliyetleri mevcut değildir. Ancak, Allah dilemiştir ve olmuştur. Çünkü, ayette, ‘Allah dilediğini yapar.’ (Ali İmran, 40) buyurulmuştur. Bu sebeple, Hz. Havva’dan dünyaya gelen çocukların, yeni çocuklar doğurması için kardeş evliliği yapması zorunlu değildir. Allah, Hz. İsa’nın doğumu gibi, Hz. Havva’nın çocuklarından babasız evlatlar yaratmış ve bu yolla insanlığı çoğaltmış olabilir, demişlerdir.

Bu iki görüşten herhangi birisi kabul edilebilir.

DELİL 2: Evrimcilerin, Hz. Adem’in Yaratılışı ve Cennetten İnişi Ayetlerini Yanlış Yorumlamaları

--- Hz. Adem Yeryüzünde mi Yaratıldı?

Evrimci Müslümanlar, Hz. Adem’in dünyada yaratıldığı görüşünü savunurlar. Zaten evrim de bunu gerektirir. Şu ayeti delil alırlar:

“Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti...” (Bakara Suresi, 30)

Bu ayetten Hz. Adem’in cennette değil yeryüzünde yaratıldığını söyleyen bazı eski islam alimleri de mevcuttur. Onlar elbette evrimsel bakış açısına sahip değillerdi ve ilk insanın Hz. Adem olduğunu ve insanlığın ondan yaratıldığını yukarıda gösterdiğimiz delillerle kabul etmişlerdi. Yani, evrimcilerin ‘filan İslam alimi de Hz. Adem yeryüzünde yaratıldı’ demiş diye karşı çıkmasının bir anlamı yoktur. Ancak, konu ile ilgili Kuran ayetlerine bakıldığında, Hz. Adem’in cennette yaratıldığı görülmektedir. (İbnu’l-Cevzî, Zadu’l-mesir, ilgili ayetin tefsiri) Çünkü, Allah’ın “yeryüzünde halife yaratacağım” ifadesindeki “halife”den kasıt, Hz. Adem değil “bütün insanlıktır.” (bk. İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri)

Nitekim, bütün insanlara hitap eden: “Sizi dünyada halifeler yapmış olan O’dur.”(Enam, 165), “O putlar mı üstün yoksa, … sizi dünyada ‘halifeler’ yapan Allah mı?”(Neml, 62) mealindeki ayetlerde de bu insanlığa yönelik ‘halife’ sözü kullanılmıştır. Demek ki, ayette geçen “yeryüzünde halife yaratacağım.” ifadesindeki halifeden kasıt ilk insan değil ‘İnsanlık alemidir.’ Ayette yer alan “cailun/CEALE” kelimesi, yaratmak manasına geldiği gibi, kılmak, yapmak manasına da gelir.(bk. Maverdî, Beyzavî, Şevkânî, ilgili ayetin tefsiri). Taberi, Zemahşerî, Razî, Alusî de bu manayı tercih etmişlerdir.(bk. a.g.e, ilgili ayetin tefsiri) Buna göre ayet “Yeryüzünde bir halife kılacağım, tayin edeceğim” demek olur ki bu, Hz. Adem’in yeryüzünde yaratıldığını göstermez. Bu konunun delillerine aşağıda devam edeceğiz.

--- Hz. Adem, Ahiret Yurdu Olan Cennette Yerleştirildi

Evrimci Müslümanlar, Hz. Adem ve eşinin cennette değil dünyadan bir bahçeye yerleştirildiği görüşünü kabul ederler. Cennet; sadece ahiret yurdu olan cennet demek değil bahçe anlamında da kullanılır. Arapça’da ‘El’ sözcüğü önüne geldiği kelimeye ‘özel, has, belirlilik’ anlamı katar. “El” takısıyla kullanılan kelimede bilinen, özel olarak kastedilen bir yer, bir şey tarif edilir. Tanınmayan ya da çokluklar içinden herhangi bir şeyin önüne “El” takısı gelmez. Dünyadan herhangi bir bahçeden bahsedilirken ya da ahiret yurdu cennettin içindeki ırmaklardan oluşan türlü türlü bahçelerden çoğul, genel olarak bahsedilirken de belirli, bilinen bahçe olmadığından “el” takısı kullanılmaz. Çünkü, burada hususi özel bir bahçe kastı, tarifi söz konusu değildir. Ancak, *Ahiret yurdu olan, cehennemin zıddı olarak kastedilen cennet yurdu ise, “El Cennet” şeklinde söylenir.* Kuran’da müminler için (cehennem yurdunun zıddı olan) cennet yurdu vaad edilirken “El” takısı kullanılmıştır. Çünkü, belirlilik vardır. Örneğin;

“Müminler, ahirette içlerinde ebedi kalacakları cennette(el cennet) yerleştirilecekler.” (Hud Suresi, 108) (Bkz; Ankebut, 58; Mümin, 40; Şura, 7)

Kuran’da Hz. Adem ve eşinin de dünyadan bir bahçeye değil ahiret yurdu cennette yerleştirildiği bildirilmiştir. Çünkü, ayetlerde Hz. Adem ve eşinin cennete yerleştirildiği ve cennette bulunduğu anları anlatılırken sadece ‘el cennet’ ifadesi kullanılır. (Bakara, 35; Araf, 19; Araf, 22; Taha, 117; Taha, 121)

“(Allah buyurdu ki): Ey Âdem! Sen ve eşin cennete (el cennet) yerleşip dilediğiniz yerden yeyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın. Sonra zalimlerden olursunuz.” (Bakara 35; Araf 19)

--- Dünyalık Bahçeler İçin de ‘El Cennet’ Kullanıldı, Diyenler

Buna karşın “Kalem Suresi 17. ve Kehf Suresi 33. ayette de dünyalık bahçeler için de ‘el’ takısı kullanılmıştır” diyenler mevcuttur. Kalem Suresi 17. ayet ile 33. Ayette geçen “bahçe(el cennet) sahipleri” diye adlandırılan olay cahiliye Arapları tarafından zaten bilinmektedir. Yaşanmış, ehli kitaba mensup bir grubun hikayesidir. (Taberî, Râzî, Beydavi ilgili ayetlerin tefsiri) Bu sebeple ayetteki bahçe (cennet) belirli bir bahçedir ve elbette ‘el’ takısı kullanılacaktır. Kehf Suresi 32. ayette ise, kendilerine iki bahçe verilen (cenneteyni) kişilerin hikayesi anlatılır ve 33. Ayete gelince hikaye devam ettiğinden “Her iki bağ da (el cenneteyni) meyvelerini vermiş…” denilir. Bahçe belirli olduğundan, yani herhangi bir bahçe değil bir önceki ayette kastedilen bahçe kastedildiğinden, cennet önüne ‘el’ takısı konulmuştur. Belirli olan bu dünyalık bahçeler için ‘el’ takısının kullanılması sebebiyle, Hz. Adem’in cennet yurdu için kullanılan ‘el’ takısına dünyalık bahçe anlamını vermek son derece yanlıştır. Çünkü, ayetlerde Hz. Adem’in dünyadan bir bahçeye girdiğine dair herhangi bir bilgi yoktur. Böyle bir ayet olsaydı ya da herhangi bir ayette Hz. Adem dünyadan bir bahçe içinde sadece ‘cennet’ denilerek anılsaydı ve daha sonra el takısı eklenerek “Adem ve eşine, siz cennette yerleşin dedik.” denilseydi, bu cennet kelimesindeki ‘el’ takısının, önceden ‘el ‘ takısı olmadan kullanılan dünyadaki bahçe olduğu yorumu yapılabilirdi. Ancak, böyle bir durum söz konusu değildir. Bu sebeple ayetlerde açıkça Hz. Adem’in ahiret yurdu cennette olduğu kastedilir.

Hz. Adem’in ahiret yurdu cennette yerleştirildiği bilgisini ifade ettikten sonra, Araf Suresinden vereceğimiz şu ayetleri atlamadan dikkatlice okuyalım. Çünkü, bu ayetler Hz. Adem’in dünyaya gönderilişi sürecinde bize önemli bilgiler sunan ayetlerdir:

11 - Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: "Âdem'e secde edin" dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis, secde edenlerden olmadı.
12 - (Allah) buyurdu: "Sana emrettiğim zaman, seni secde etmekten alıkoyan nedir?" (İblis): "Ben, dedi, ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın."
13 - (Allah) buyurdu: "Öyleyse oradan in, orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın."
14. ve 17. Ayetlerde İblis Allah’tan mühlet ister ve kendisine mühlet verilir.
18 - (Allah) buyurdu: "Haydi, sen, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. And olsun ki, onlardan sana kim uyarsa, (bilin ki) sizin hepinizden cehennemi dolduracağım."
19 - (Sonra Allah, Âdem'e hitab etti): "Ey Âdem! Sen ve eşin cennette durun, dilediğiniz yerden yeyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

İblis’in ve meleklerin bu esnada dünyada olmadığı ve bu olayın cennet yurdunda olduğu gayet açıktır. Çünkü, İblis Hz. Adem’e secde etmeyi reddedince kendisine “in oradan” denilmektedir. Demek ki, o esnada Hz. Adem de cennettedir. Ayetlerin devamında Hz. Adem ve eşi de cennetten(el cennet) çıkarılırken, "Birbirinize düşman olarak inin. Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır.” (Araf Suresi, 24) diye İblis, Hz. Adem ve eşi hakkında ortak “inin” fiilinin kullanılması, İblis’in de en başında cennetten (el cennet) çıkarıldığını ve Hz. Adem’in yaratıldığından itibaren cennette olduğunu göstermektedir. Daha detaylı bir ayetle konuyu delillendirmeye devam edelim:

--- Ruh Üflemenin Cennette Bitirilmesi, Önemli Bir Delildir!

Allah’ın, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen(fe) secde edin.” (Hicr, 28-29) buyurması apaçık şunu gösterir: Ayette, Hz. Adem yaratılır, düzenlenir, ruh üfürülür ve yaratılış biter. Ayette dikkat edilirse, ruhun üflenmesiyle yani yaratılışın bitmesiyle secde edilmesi arasında peş peşelik vardır. Arapça’da ‘fe’ eki peş peşe yapılan işler için kullanılır. Mealde de bu sebeple ‘hemen’ denilmiştir. Madem, yaratılış tamamlanınca hemen secde edildi ve İblis secdeye karşı çıkıp cennetten çıkarıldı, öyleyse bu peş peşelik sebebiyle, secdeden hemen önce gelen ruh üfleme (İnsanın tamamlanması) cennette bitmiş demektir. Demek ki, Hz. Adem’in tam bir insan hali cennette olmuştur. Bu da, Hz. Adem’in cennette yaratılışına delil gösterilebilir. Elmalılı ve pek çok müfessirin bildirdiği gibi, ruh üfleme insana aklın, şuurun ve ilmin verilmesidir. (Hak Dini Kuran Dili, c.6, s.4019) Ruh üfleme cennette bittiğine göre, evrimcilerin iddia ettiği gibi dünyada oluşan ve duygularını, hislerini, aklını dünyada kazanan insan anlayışını bu ayetler reddeder.

--- Kovulan İblis Cennete Girip Nasıl Vesvese Verdi?

Müfessirler, İblis’in cennetteki Hz. Adem ve eşine vesvese vermesi hakkında çeşitli yorumlarda bulunmuşlardır:

1. İblis’in cennetten çıkarılması bu vesvesenin Hz. Adem’e verilemeyeceği anlamına gelmez. Çünkü Allah, Hz. Adem’e ve eşine verdiği emir ile onları imtihan etmeyi dilediğinden onlara verdiği bu emri İblis’e duyurması, daha sonra insanı saptırma sözü veren İblis’in de Hz. Adem ve eşine cennettin dışından seslenmesi ve Allah’ın bu vesveseyi Hz. Adem’in kulağına duyurması mümkündür. Allah, İblis’in seslenişini duymalarına izin verebilir mi? Elbette verebilir. Allah’ın buna gücü yeter. Çünkü, Allah verdiği emir ile Hz. Adem ve eşini imtihan etmeyi dilemiştir.

2. Bir kısım müfessirler de yukarıda bahsettiklerimizden farklı olarak şunu der: Hz. Adem ve İblis cennetteydi. Bu konuda en ufak şüphe yoktur. Ayetlerde İblis’e 2 kez ‘in’ emri verilmiştir. İblis’e 1. verilen ‘in oradan’ emri İblis’in daha önce sahip olduğu manevi makamından aşağı inmesidir. Nitekim, “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra aşağıların en aşağısına çevirdik.” (Tin Suresi, 4-5) ayetlerinde insanın işledikleri günahlarla manevi düşüşü kastedildiği gibi, İblis’e verilen ilk ‘in’ sözünde de onun önceki manevi makamından indirilmesi kastedilir. Ancak, İblis’in cennette girip vesvese vermesine yasak getirilmemiştir. Bu sebeple İblis cennette vesvese verebilmiştir. 2. in emrinde ise (inin oradan) İblis, verdiği vesvese sebebiyle cennetten tamamen çıkarılmıştır. ‘Birbirinize düşman olarak inin.” (Araf, 24)

Müfessirlerin bu iki yorumundan herhangi biri doğru olabilir ve kabul edilebilir. Bu durumda herhangi bir sakınca yoktur. Ancak, bu 2 yorumda da kesin olarak bilinen ve kabul edilen bir şey vardır ki, bu süreç cennette yaşanmıştır ve Hz. Adem o esnada cennettedir.

--- Cennette Bu Olaylar Nasıl Yaşanır? Cennette Yasak Ağaç Nasıl Olur?

--- Yeryüzüne Gönderilecek İnsanın, Önce Cennette Konulmasının Hikmeti Nedir?

Şüphesiz, ‘cennette neyin olup neyin olmayacağına’ karar verecek olan Allah’tır. Allah, Hz. Adem ve eşini imtihana etmeyi dilemiştir. Bu yaşananlar, en çok meyledilen günahların başında gelen tenasül uzuvlarıyla ilgili günahlarda, insanın İblis’in vesveselerine uyarak yaşamasının cennetteki makamından çıkarılmaya sebebiyet verdiğini tüm insanlığa gösteren bir derstir. Sürecin ilk cennette yaşam ile başlaması ve sonra yeryüzünde devam etmesi ile insanlığa verilmek istenen ilk ders bu olmuştur. Elbette, en doğrusunu Allah bilir. Ancak, cennettin nimet yurdu olması, Allah’ın bazı şeylere izin vermeyeceği anlamına gelmez. Bu, Allah’ın dilemesine bağlıdır. Allah’ın her şey için koyduğu bir düzeni, nizamı vardır. Ancak, dilediğinde bu nizamı değiştirebilir. Allah, insanları da babası olarak dünyaya getirmeyi kanunu yapmıştır. Ancak, Hz. İsa örneğindeki gibi, Allah’ın dilemesiyle bu kanundan farklı yaratılış olabilir. ‘Babasız insan nasıl olur’ denilemeyeceği gibi ‘Cennette bunlara nasıl izin verilir’ de denilemez. Bu kıyaslama ile şunu söylemek istiyoruz: ‘Düzen ve kural koymak Allah’a aittir. Dilediğinde babasız insan yaratarak düzenden farklı bir şeye izin verebildiği gibi, dilediğinde cennette bunların olmasına izin vererekte koyduğu düzenden farklı bir şeye izin verebilir.’ Bizler, ‘cennette yasak ağacın ne işi var’ sorularını bir Müslüman olarak sormadan önce, bu olay esnasında onların cennette olup olmadıklarını bilmemiz gerekir. Cennette olduklarını yukarıda ispatladığımıza göre, Hz. Adem’i insanlığın ilk imtihanına tabi tutmak, cennette, insanın şehvetini tetikleyen, tenasül uzuvlarının açılmasına sebep olan bir ağacı var etmek ve onu yasaklamak, imtihanın doğası gereği İblis’in cennete vesvese göndermesine müsaade etmek, kuşkusuz Allah’ın izin vermesiyle olabilecek şeylerdir.

Bununla beraber, ‘cennette günah olmaması, orada üzüntü ve ceza gibi şeylerin de olmaması, kıyamet kopup iyi kulların mükafat olarak cennete girmelerinden sonrası içindir’ denilmiştir. (Mustafa Ülker, Ehli Sünnet Müdafaası, Dirayet Kitap, s.524)

Ayrıca, Hz. Adem’in yeryüzüne gönderiliş süreci hakkında ‘yasak ağaca yaklaşmasaydı yeryüzüne gönderilmeyecek miydik?’ diye sormak, ‘kaderin tanımını, Allah indinde zamanın, ‘olmuş, olan ve olacak’ kavramlarının insan algılaması gibi olmadığını içine alan, Allah’ın yarattıklarına benzemeyen isim ve sıfatlarıyla ilgili bir konudur ki, bu uzun konulara burada değinmek bizi konumuzun dışına çıkaracaktır. Bu yazımız, evrimsiz yaratılışı anlatan yazı olduğundan, bu derin bahse şimdilik girmeyip Hz. Adem’in cennetten yeryüzüne gönderildiğini bilmemiz, bizim için yeterli bir bilgidir.

--- Hz. Adem’e Verilen ‘İnin’ Emrinin, Hz. Nuh ve Hz. Musa’ya da Verilmesi

Bir kısım kişiler, Hz. Adem’in yer değiştirilmesinde, inmesinde kullanılan “hubut” kelimesinin dünya içi yer değişikliğinde, Hz. Nuh’un gemiden inmesinde de, Hz. Musa’nın şehre inmesinde de kullanıldığını söylemektedir. Hz. Nuh gemiden inerken ve Hz. Musa şehre inerken aynı kelimenin kullanılması, Hz. Adem’in cennetten inmesinde bu kelimenin kullanılamayacağı anlamına gelmez. Hz. Nuh ve Hz. Musa’nın dünya içinde yer değiştirmelerini, Hz. Adem’e verilen bu emrin uygulanış biçimine kıyas edilip bir sonuca varılamaz. Çünkü fiil, bu şekilde de kullanılabilir. Gramer açısından bir yanlışlık söz konusu değildir. İki sonucu bir araya getirdiğimizde, yukarıda delillerini koyduğumuz, Hz. Adem’in cennete yerleştirilmiş olması ve sonrasında ‘inin, yeryüzünde(el ardı) rızıklanma vardır’ denilmesi, ‘inin’ emrinin cennetten dünyaya inmek anlamına geldiği ortadadır.

--- Melekler İnsanın Yeryüzünde Fesat Çıkaracağını Nereden Biliyordu?

Evrimci Müslümanlar, şu ayeti Hz. Adem’den önce insan varlığına delil alırlar:

“Hani Rabb’in meleklere ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti. (Melekler), ‘Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni hamdinle tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz’ dediler. (Rabb’in) ‘Muhakkak ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim’ dedi.” (Bakara, 30)

Evrimciler bu ayette, meleklerin insanın yeryüzünde fesat çıkaracağını nereden bildiklerini sorup, cevabını da, insanın evriminin hemen öncesindeki ‘homo sapiens’ türüne bakarak söylediklerini beyan etmektedirler. Bu yorum batıldır. Hz. Adem’den önce yeryüzünde insan ya da insanın evrimleştiği tür bulunmamaktadır. Nisa Suresi 1’de geçen “Ey İnsanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden de birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan…” ayeti ve benzer ayetler buna delil olduğu gibi, Secde Suresinde geçen, “İnsan’ı yaratmaya çamurdan başladı. Sonra ONUN NESLİNİ hakir bir sudan yarattı.” (Secde Suresi, 7-8) ayetleri de buna delildir.

Müfessirler bu konu hakkında şu görüşleri beyan ederler. Bunlardan herhangi birisi doğru olabilir:

Müfessirler bu konu hakkında şu görüşleri beyan ederler. Bunlardan herhangi birisi doğru olabilir:

1. ‘Melekler bu bilgiyi, cinlerin yeryüzündeki fesadına şahit olup cinleri insana kıyas ederek anlamış ve söylemişlerdir.’ Çünkü, ayetlerde insanlardan önce yeryüzünde cinlerin bulunduğu bildirilir:

“Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık.” (Hicr Suresi, 26-27)

Cinlerin insandan önce yaratıldığını anlatan bu ayetler, bu ayetlerin devamı ve konuyla ilgili diğer ayetleri bir araya getirip mütalaa ettiğimizde ortaya şu sonuç çıkar:

İnsanlardan önce cinler yaratılmıştır, sonra yeryüzüne halife atanacağı söylenmiştir, meleklere haber verilmiştir ve sonra Hz. Adem yaratılmıştır. Yeryüzünde insandan önce yaratılmış olanların cinler olduğu ayette açıkça ifade edilmişken, melekler, yeryüzünde fesat çıkaran cinlere bakarak insana da verilen gadabi ve şehevi hislerle insanın da fesat çıkarabileceğini anlamıştır.

2. Melekler bu bilgiyi Levh-i Mahfuz’a bakıp oradan öğrenmişlerdir. Çünkü, Levh-i Mahfuz’u anlatan ayetlerde yeryüzünde olacak olanlar anlatılır:

‘Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir bela, musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. (Hadid Suresi, 22)

Ayete göre yeryüzünde insanların başına gelecek her bela bir kitaba yazılmıştır. Kader kitabı olarakta anılabilen bu kitap, Levhi Mahfuzdur. Ayetlerde bu kitaptan ayrıca, ‘Olacak olan şeylere ait bilgileri saklayan kitap (Kaf, 4), Her şeyin sayılıp tesbit edildiği kitap (Yasin, 12), Gökte ve yerdeki tüm gizliliklerin açıkça belirtildiği kitap (Neml, 75) olarakta bahsedilir. Levhi Mahfuz’u anlatan ayet şudur:

‘Hayır, o şerefli Kur'an'dır. Levh-i Mahfuzdadır.’ (Buruc Suresi, 21-22)

Bu kitabın, yani Levhi Mahfuz’un mahiyeti, şekli şemali insanlara tam olarak bildirilmemiştir. Bildiğimiz tek şey kitapta, yeryüzündeki insanların yaşayacağı iyi kötü her şey yazılıdır. Bu sebeple bir kısım alimler, meleklerin, insanların yeryüzünde fesat çıkaracağını Levhi Mahfuz’u görerek bildiklerini söylemişlerdir.

3. Meleklerin bu ifadelerine bakıldığında henüz insan yaratılmadan insanın yeryüzünde fesat çıkaracağını bilmeleri, kendilerine Allah tarafından bu bilginin malum edildiğini gösterir. Yahut melekler insana saldırganlık, öfke, şehvet gibi kuvvetlerin verileceğini anlayıp bu hislerin doğal sonucu olarak ‘kan ve fesat’ çıkacağını anlamışlardır.

Bu üç ihtimalin de son derece gerçekçi ve tutarlı olabildiği, bu sebeple bu üç ihtimalden biriyle meleklerin bu sözü söylemiş olabileceği ortadayken, insansı varlıkları hayalen ortaya atarak, Kuran'da hiçbir delile dayanmadan ve aksi delillerde mevcutken sırf evrimi savunabilmek adına bu denli çürük iddialarla ayeti açıklamaya çalışmak son derece yanlıştır.

--- ‘Sizi Yarattık, Size Suret Verdik ve Adem’e Secde Edin Dedik’ Ayeti

Evrimciler, ‘Muhakkak biz sizi yarattık, sonra size suret verdik, sonra da meleklere: ‘Adem’e secde edin’ dedik. Derhal secde ettiler…’ (Araf Suresi, 11) ayetindeki ‘sümme’ lafzı ve ‘küm’ zamirinden yola çıkarak ‘demek ki Hz. Adem ile beraber yaratılmış bir topluluk var ki, önce onlar yaratılmış sonra Hz. Adem’e secde edin denilmiştir’ demektedirler.

Evrimcilere karşı yazımızın başından beri delillerini verdiğimiz ayetleri görmezden gelirsek sadece bu ayet bazında düşündüğümüzde dahi, ayetten bu anlam çıkarılamaz. Çünkü bu ayette pek çok ihtimal vardır:

1. İbni Abbas ve Dahhak’a göre, ayetteki ‘sizi yarattık’ denmesinden maksat ‘babanız Adem’i yarattık’ demektir. Yani, Hz. Adem’in yaratılışı ve O’na suret verilmesi anlatılmaktadır. (Allah, kendi yaratışında da tekil olmasına rağmen ‘Biz yarattık’ buyurur.) Hz. Adem’den de nesiller yaratılmıştır. Mesela, bir öğretmen bir öğrenciye sınav sorularını sınıftaki diğer öğrencilere dağıtması için verse, sonra da sınıfa ‘Size sınav sorularını vermedim mi?’ dese, bu sözünden kasıt, o bir öğrenciye sınav sorularını vermedim mi, anlamındadır. İnsanların da yaratılması, Hz. Adem’in yaratılmasıyla başladığı için ‘Sizi yarattık’ ifadesinden ‘Hz. Adem’i yarattık’ anlamı kastedilir.

2. Ahfaş’a göre ayetteki ‘sümme’(sonra) lafzı ‘vav’(ve) manasındadır. Yani, ayette insanlara verilen nimetlerin anlatılması mevzu bahistir, öncelik sonralık kastı yoktur. Önce yaratılan Hz. Adem, sonra yaratılan diğer insanlardır. Çünkü, “Sümme” yani “sonra” kelimesi her yerde zaman eksenli sonralık anlamına gelmemektedir. İnsana verilen nimetler sayılırken de ‘sonra’ kullanılabilir. Burada, Allah’ın nimetlerini hatırlatmak ve anımsatmak gayesi vardır. Mesela, ‘Seni yedirdim, sonra giydirdim, sonra ailene iyilikler ettim’ gibi bir cümlede ilk önce söylenilen en son yapılmış olsa bile bu önemli değildir; çünkü burada önce ve sonra gözetilmemekte, sadece nimetlerin çeşitliliği gözetilmektedir. (Tercüme-i Mecmeü’l-Beyan, Fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 1, s. 192); (bkz. Kurtubi, el-Câmi li Ahkâmi’l Kur’ân, Araf Suresi, 11)

3. Hasan-i Basri’ye göre de buradaki cemi olan ‘küm’ lafzından maksat, tesniye olan yani ‘iki kişi’ manasına gelen ‘küm’dür. Bu sebeple ayetteki ‘sizi yarattık’ ifadesindeki muhatap Hz. Adem ile Hz. Havva validemizdir. Bu kullanım Arap lügatinde vardır.

Görüldüğü üzere, ayetteki ifadeler Hz. Adem’den önce insanların var olduğunu delillendirmez. Zaten yazımızın başından itibaren ifade ettiğimiz ayetler, hakikatler de evrimcilerin bu yorumunu yalanlamaktadır.

--- Adem’e Secde, Tüm İnsanlara Secde Midir?

Bir başka iddia, bazı evrimci müslümanlar, Araf suresi 11. ayette geçen “Ademe secde edin” ifadesinde kastedilenin Hz. Adem değil “tüm insanlık” olduğunu söyler. Yani secde, Hz. Adem’e yönelerek yapılmadı, derler. Bazı İslam alimlerinin de bu konudaki görüşlerini öne sunarlar. Evrimcilerin bu konudaki iddialarını detaylıca vermek bahsi çok uzatacaktır. Sadece şunu söylemekle yetinelim ki, kaynaklarını verdikleri ilgili İslam alimlerinin sözleri üzerinde biraz düşünülürse, İslam alimleri ‘secde emriyle Hz. Adem’in şahsı adına bütün insanlık kastedildi’ derken, “Hz. Adem’e secde edilmedi!” demiyorlar. ‘O esnada yeryüzünde pek çok insan vardı’ da demiyorlar. Hz. Adem’e yönelik secde edildi ancak “Bu secde Hz. Adem’in tek başına büyüklüğü sebebiyle yapılmadı. Hz. Adem’in şahsının yüceliğine yönelik değil insan türünün yüceliğine, halifeliğine yönelik yapılmış bir secdedir. Secde de, tüm insanlığı temsil eden Hz. Adem’e yapılmıştır.” demek istiyorlar. İlgili islam alimlerinin kaynakları okunduğunda bu konu net bir şekilde anlaşılır. Zaten Araf Suresi 19. ayette secde etmeyen İblis kovulduktan sonra tüm insanlara değil, Hz. Adem ve eşine “siz cennette kalın” denilmesi, secde edilen şahsın Hz. Adem olduğunu apaçık göstermektedir. Bu iddialar, uzatılarak cevap vermeyi gerektirmeyecek ilimsiz iddialardır. Secdenin Hz. Adem’e yönelik yapıldığı ayetlerde de gösterdiğimiz gibi açık ve nettir.

Evrimci Müslümanların bu hususlardaki iddialarının başlıcaları bunlardır. Bu spekülasyonlar evrimciler tarafından çoğaltılabilir ve elbette cevapları da verilir ancak bahsi gereksiz sebeplerle uzatmaya sebep olur. Bizlerin, yazıda vermek istediğimiz asıl sonuç şudur:

‘Hz. Adem evrimleşmemiştir, cennetten yeryüzüne gönderilmiştir. İnsanın evrimini iddia etmek ciddi bir itikad sapmasıdır.’

DELİL 3: Topraktan Yaratılış Delilini Görmezden Gelenler

İnsanın topraktan yaratıldığını belirten ayetleri hepimiz az çok biliriz. Evrimi kabul eden birine göre, insan toprağın şekil almasıyla yaratılmamış olması gerekir. Çünkü, bunu kabul etmek evrimi reddetmek demek olur. Ayeti bu anlamda kabul etmek istemeyenler bu ayetler hakkında şöyle tevile giderler:

“Bu ayetlerde, bizzat ham madde olarak toprağın alınıp şekil verilerek insan yapılması kastedilmeyebilir. Toprakla, insanın ham maddesinin aynı olduğu anlamına da gelebilir. Çünkü, toprağın içindeki elementlerle insanın vücudundaki elementler benzerdir. Bu sebeple topraktan yaratılma lafzıyla ‘toprağın elementlerinden yaratılma’ kastediliyor olabilir.”

Bu tevil, evrime kapı aralamak için kurgulanmış zorlama bir tevildir. Çünkü, konuyla ilgili ayetlere bakıldığında açık ve net olarak tevilin yanlışlığı karşımıza çıkmaktadır. Ayetlerde Allah, insanı topraktan yarattığını söylemekle kalmamış, toprağın şeklini dahi tarif etmiştir:

“Âdem çamurdan yaratılmıştır.” (İsra, 61; A'raf, 12; Sad, 76; Secde, 7)

"Âdem çamurdan süzülmüş bir özden yaratılmıştır." (Mü’minun, 12)

"Şüphesiz, biz onları yapışkan (cıvık) bir çamurdan yarattık." (Saffat, 11)

“Âdem kuru çamurdan (salsâlin), şekillendirilmiş balçıktan yaratılmıştır." (Hicr, 28; Rahman, 14)

"... İblis dedi: Ben bir çamur olarak yarattığın kişiye secde eder miyim?" (İsra, 61; Araf, 12; Sâd,76)

Ayetlerde, herhangi bir tevile mahal vermeyecek şekilde topraktan yaratılışın aşamaları açık ve net olarak anlatılmıştır. Bu toprak; ‘çamurdan süzülmüş bir yapıya sahip, sonra yapışkan hale getirilmiş ve kuru çamur halinden şekillendirilmiştir’. Ayetler, toprağı bu denli sıfatlarıyla beraber tarif ederken, bu meseleyi anlamsız yorumlama çabaları son derece yanlıştır, kasıtlıdır.

--- Evrim Olsa İdi…

İnsanın evrimsel süreci iddiası milyonlarca seneyi alan uzun bir süreçtir. Şayet insan, evrim geçirerek var olsaydı bu denli önemli bir gelişme Kuran ayetlerinde ya doğrudan ya da işaret edilerek bahsedilirdi. Ayetleri dikkatlice okuyalım:

"Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir hülasadan yarattık. Sonra insanı sarp ve metin bir karargahta (rahimde) bir nutfe yaptık. Sonra o nutfeyi alaka (yapışan şey) hâline getirdik. Derken o alakayı mudga (bir çiğnem et) yaptık. O bir çiğnem eti kemik(lere) çevirdik (ve) o kemiklere de et (kaslar) giydirdik. Sonra onu başka yaratılışla inşa ettik (can verdik, konuşma verdik)..." (Mü`minun Suresi 12-14).

“Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık. Sonra onu az bir su (meni) hâlinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik.” (Mü’minun, 12-13)

Bu ve benzer pek çok ayette Allah, yaratılış safhalarını kullarına öğretirken insanın geçirdiği ‘kritik evreleri’ açık açık beyan etmiştir. Toprak seviyesinde başlayan yaratılış, bitki ve hayvan seviyesinde kalmıyor, doğrudan insan seviyesine yükseltiliyor. Eğer evrim kastedilerek toprağın özü anlamı ayetlerde olsa idi, “İnsanı topraktan yarattık. Sonra onu hayvanlardan türettik.” diye devam edilmesi gerekirdi. Ya da, en azından topraktan yaratılış sonrasında insanın ‘farklı süreçlerden geçirildiği’ işaret olarak ifade edilebilirdi. Ayetlerde Allah, yaratılışın her aşamasına, her saniyesine elbette değinmemiştir. Ancak, insanın yaratılışı sürecindeki ‘en kilit noktaları’ zikretmiştir. Allah önemli ayrıntıları bu kadar açık anlatırken “hayvandan türeme” gibi son derece mühim ve 9 aylık bir sürenin anlatıldığı ayette milyonlarca yıl alacak bir sürece dair hiç bir ifadeye değinilmemesi, böyle bir yaratılış sürecinin olmadığını bizlere göstermektedir. Ayetler bu derece açık ve netken, bir Müslüman, insanın evrimleşerek yaratıldığını düşünemez, bunu kabul edemez.

--- Allah, O Devirlerde Kuran Tebliği Zarar Görmesin Diye Mi Bunu Açıklamadı?

Buna karşın bu ayetleri tevil eden bir kısım evrimciler der ki; “İnsanın hayvandan geldiğinin o devirde söylenmesi tebliğe uymazdı. Çünkü, o devirde insanlara “insanı hayvandan türettik” denilseydi, Hz. Peygamber büyük tepkiler alır ve etrafından dağılanlar olurdu.”

Bu savunmanın son derece yanlış olduğunu Ahzap Suresi 53. ayete bakarak görebiliriz:

“Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz) Peygamber’in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü, bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez…” (Ahzap, 53)

Allah, “şarabın haram kılınması gibi” toplumu hazırlamak için tebliğ edilecek önemli bir hususun tebliğ zamanını erteleyebilir. Ancak, Allah doğruyu ve var olan hakikati söylerken kullarından çekinerek onu söylemekten vazgeçmez (haşa). İnanan inanır, inanmayan inanmaz.

Sormak gerekir; Allah o devirde Peygamberin çok büyük toplumsal tepkiler alacağını bilmesine ve tebliğ vazifesini zarara uğrama ihtimaline karşı Ahzap Suresi 37.ayette evlatlığının eşiyle (Zeyd’in eşi Hz. Zeynep ile) evlenmesine müsaade etmiştir. Bu ayeti indirirken Allah, o devrin toplumundan ve toplumun Hz. Peygamber aleyhinde söylemlerinden çekinmemiştir. Bunun gibi, şayet hayvandan türeme söz konusu olsaydı “siz hayvandan türediniz” demekten de Allah çekinmezdi. Yani bu savunmanın hiçbir geçerliliği söz konusu değildir.

(NOT: Ahzap Suresi, 37. ayet ve 50-53. ayetlerin nüzul hikmetini merak edenler, sayfamıza mesaj yoluyla ulaşabilir.)

Allah’ın insanı evrim olmadan yarattığına dair bu delilleri yeterli görüyoruz. Şimdi de, evrimcilerin kullandığı ve evrime yorumladığı bazı ayetleri de cevaplayıp bu bahsi kapatalım:

--- Allah’ın Yaratma Kanunu Hep Süreçlerle Midir? Bir Anda Yaratılış Mevcut Değil Midir?

Allah’ın yaratması genel itibariyle aşamalarla, sebeplerle, tabiata konulmuş kanunlarla olur. Bunun delilleri Kur’an da pek çoktur. Ancak, evrimciler Allah’ın aşamalı yaratılış kanunu suiistimal ederler. Kuran’da insanın aşamalı yaratılışı vardır. Ancak, bu aşamalar topraktan yaratılış ve sonrasında gelen aşamalardır. Evrimin iddia ettiği aşamalarla Kuran’daki yaratılışın hiç bir ilgisi yoktur. Bunun yanında, ‘Ol der ve Oluverir’ ayetleri aşamalı yaratılışları getirdiği gibi, anlık yaratılışları da ifade eder. Çünkü, Allah her türlü yaratmaya kadirdir. Mesela, Bakara Suresi 260. ayette Hz. İbrahim “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” der. Allah şöyle cevap verir: “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler…” Bu ayette parçalara ayrılmış kuşların Hz. İbrahim’in çağırmasıyla dirilip canlanması ve Hz.İbrahim’e geri gelmesi, bir anda yaratılışı gösterir. Hz. İbrahim, bunu inanmayan kavmine göstermemektedir. Yani, bu ayet Hz. İbrahim’e verilen Peygamberlik delili bir mucize değildir. Böyle olsa idi ayette belirtildiği gibi Hz. İbrahim’in kalbi tatmin olmayacaktı. (“Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için” demişti.) Çünkü, Hz. İbrahim, Allah’ın ölüleri nasıl dirilttiğini, bu yaratılışın nasıl olacağını görmek istemektedir. Dolayısıyla Allah, parçalara ayrılmış ölü kuşları bir anda yaşama kavuşturmakla yaratma adetinin sadece süreçlere dayanmadığını göstermiştir. Aksi takdirde, Allah’ın yaratma kanunu sadece evrim aşamaları ile olsaydı, evrim teorisine göre düşünüldüğünde, bu ölen kuşların tekrar canlılık hayatına geri dönebilecek şekilde evrimleşmesine Hz. İbrahim’in ömrü yetersiz kalırdı.

Bazı hezeyan görüşler ‘bu ayette Hz. İbrahim kuşları öldürmemiş kendine alıştırmıştır ve kuşlar canlıdır’ der. Bunu, ayetteki ilgili kelimenin herhangi bir anlamına bakarak söylerler. Eğer bu olaydan maksat, kuşların “eğitimi ve alıştırılması” ise, bu durum Hz. İbrahim’e mahsus bir şey değil ki Kur’an’da ona bir değer biçilsin ve ayetin başında Hz. İbrahim’in isteği de yerine getirilmiş olsun! “Sur” kelimesinin meyil ettirmek, yöneltmek anlamı olduğu Kufe alimlerince de söylenir. Ancak, ittifakla Basra ve Kufe alimleri ayette geçen kelimede ‘Parçalamak’ maksadı vardır demişlerdir. Kufe alimlerine göre burada parçalamayı ifade eden “kattı’ ” (parçala) emir kipi mukadderdir. Basra alimlerine göre zaten böyle bir takdire gerek yoktur. Çünkü, ayette geçen ‘Cüz’ kelimesi, Arapça’da bir bütünün parçası demektir. Bir bütünün kendisine ‘cüz’ denilmez. Parça haline ‘cüz’ denilir. O halde, ayette “onları çağır” çağrısına muhatap olanlar kuşların parçalarıdır. Yani, ayet ölmüş ve parçalara ayrılmış kuşların bir anda yaratılıp canlanmasını anlatmaktadır.

Yazının Devamı İçin Linki Tıklayınız


Delillerle İslam 

Yorumlar