İslam’da Kadın Haklarına Örnekler
Soru: İslam’da kadın haklarından örnekler verir misiniz?
Cevap: İslam öncesi devirlerde kadın bir insan dahi sayılmıyordu. İslam dini, kadını olması gereken konuma yükseltmiştir. Olması gereken bu konum ve özgürlük, kişinin, nefsinin ve şeytanın istediği gibi yaşaması değil, aksine yaratanın istediği gibi yaşamasıdır. Çünkü, Allah'ın çizdiği sınırlarda yaşamayan kişi, nefsinin veya şeytanın çizdiği sınırlarda tutsaktır, kadını meta olarak kullananların beklentilerine göre yaşamanın baskısı altındadır.
İslam’da kadının genel haklarını kısaca açıklamaya çalışalım:
"Birisine bir kız çocuğu müjdelenirse, üzüntüsünden yüzü simsiyah kesilir..." (Nahl, 16/58 )
Bu ayette Allah, İslam öncesi cahiliye insanının kadına bakışını anlatır ve bu bakış açısını çirkin görür. Halbuki, ‘Allah dilediğine kız, dilediğine erkek, dilediğine ikisini birden verir, dilediğini de kısır yapar.’ (Şura, 42/49)
Kadın da tıpkı erkek gibi doğar, erkek gibi insan yavrusudur. Şefkatte ve hediyede kız ve erkek çocuğunun aralarını ayırırlarsa, anne baba bundan sorumlu tutulur. Peygamberimizin vasiyetini gözetmemiş olarak şefaatten mahrumiyeti hak ederler. Cahiliye duygularının insanlarda zaman zaman depreşeceğini bildiği için, Peygamberimiz (asm) kız çocuklarının, eğitimini özellikle vurgular ve ‘Üç, iki, hatta bir kız çocuğunu, haklarını koruyarak yetiştiren babanın, Cennette kendisiyle beraber olacağını.’ (Ibn Mâce, Edep 3) duyurur. Çocuğun kız doğmasında da erkekte olduğu gibi, şükür niyetiyle ‘akika’ kurbanı kesilir. Cahiliye döneminde doğan erkek çocuk için 2 kurban kesilir, kız çocuk için kurban kesilmezdi. Hz. Peygamber, önce kız çocukları için de bir kurban kesilmesini buyurmuş, daha sonra kendisi de erkek çocuk olan torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için birer akika kurban kesmiştir. (Ebu Davud, Edahi 21, 2841) Doğan kız çocuğunun ismi güzel verilir, zorunlu eğitimi yaptırılır. Gerekli cinsel bilgileri anneden alır. Kur'an'da ve Sünnette ilme teşvik eden hiç bir nas, kadınları bundan ayırmaz. Tersine, ihmale uğrayacaklarını bildiği için, Peygamberimiz (asm) özellikle kadın eğitimini tavsiye etmiş, haklarının korunmasını emretmiştir. Onun devrinde "müçtehid" olan kadınlar yetişmiştir. (Peygamberimizin (asm) zevcesi Hz. Aişe validemiz bunlardan biridir.) İslam, kadının sosyal ilişkiler yönünden yeteneklerini ve yeterliliğini, mümkün olan azami düzeyde, meşru daireler içerisinde kullanmasına izin verir. Yine bu sosyal çerçevede, en güzel şekilde Müslümanlara yardımcı olması için çalışma ve faaliyetleri yerine getirme, ilim öğrenme özgürlüğünü verir. (Buharî, İlim, 36; İbrahim Cemal, Müslüman Kadının Fıkıh Kitabı, terc. Beşir Eryarsoy, İstanbul 1987, s. 483 vd.)
Kadın hiçbir konuda erkekten ayrı tutulmadan büyütülmüş ve yetiştirilmiş, sıra evlenmesine gelmiştir. Damat adayını görmesi bir hakkı ve aynı zamanda bir sünnettir. Beğenmezse reddeder, velilerin ve damat adayının ısrarı bir şey değiştirmez.
Evlenirken ağırlığını koyar, damat adayından istediği kadar mehir alır. Mehir onun Allah tarafından belirlenmiş en tabii hakkı ve hayat garantisidir. Harcama sahası, meşru çerçevede tamamen kendi iradesine bağlıdır. Mehrini ya da varsa diğer mal varlığını, hayır yolunda harcayabileceği gibi, bu mallarla ticaret yapabilir, kocasının haklarına zarar vermeyecek şekilde ve helal dairede kalarak çalışabilir, kazandığını istediği yerde harcayabilir. Çünkü, kendi sosyal güvenliği, kocaya varmakla garanti altına alınmıştır. Ev için ve kendisi için gerekli bütün zaruri harcamalar erkeğin sorumluluğundadır. Erkek, ‘elbiseni kendi kazancınla al’, diyemez. Kendi varlığı ölçüsünde kadının nafakasını sağlamak zorundadır. Sağlayamayacaksa da evlenemez. Evlendikten sonra sağlamazsa kadının boşanma talebi olumlu sonuçlanır.
Kocası onu küçük göremez, ona hakaret edemez edemez. Onun hayat arkadaşı olduğunu unutmamak zorundadır. Evde hanımıyla şakalaşmak, eğlenmek ve onu eğlendirmek kocanın görevlerindendir. Erkek, kadınla iyi geçinmek ve onun haklarını korumakla yükümlüdür:
"...Onlarla (hanımlarınızla) iyi geçinin. Şayet onlardan hoşlanmadınızsa (sabredin). Olur ki bir şey hoşunuza gitmez de Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur. (Olur ki Allah size onlardan hayırlı evlat ihsan eder, yahut, aranızda muhabbet oluverir)." (Nisa, 4/19).
"Erkeğin en hayırlısı, kadına en iyi davranandır." (bk. Buhâri, nikâh 43; Müslim, Fedâil 68)
"Sizin en hayırlınız hanımına karşı en iyi olandır." (Tirmizi, Radâ, 11; İbn Mace, Nikâh, 50).
Bu ayet ve hadislerden dinimizin kadınlar konusunda Müslümanları sürekli uyardığı ve onlarla iyi geçinmeyi tavsiye ettiğini öğreniyoruz. Kadın dövülmez, nasihat edilir. Yalnız kadın asi olur, erkeğini İslami ölçülerde dinlemezse ve mahrem olmayan kimselerle oturup kalkar ve erkeğin malını savurganlıkla harcar, aile sırlarını dışarı çıkarırsa önce uyarıda bulunulur, bunun şiddeti biraz arttırılır ancak yine fayda sağlamıyorsa duruma göre korkutmak için biraz dövülebilir. (Kadına vurulma konusunun şart ve şekli konusunda ayet açıklamasına sayfamızda değineceğiz. Önceden merak edip talep edenler sayfamıza mesaj atabilir.) Ancak, bu da fayda vermiyorsa dövülmemelidir. Aynı serkeşliği erkek yapıyorsa, erkeği ikna ile sorun düzeltilmeye uzlaşmaya çalışılır. Eğer erkek uzlaşmaya yanaşmıyorsa, erkeğe güç yetiremeyeceğinden, kadın mahkemeye başvurup boşanma talep edebilir.
Erkek, kıskançlığından, hastalığından kaynaklanan şüphesinden ötürü karısını ani baskınlarla rahatsız edemez. Peygamberimiz (asm) bir hadisinde ailesinden uzun zaman ayrı kalan birisinin, haber vermeden gece ansızın eve gelmesini yasaklamıştır. Bunda ayrıca vücudunun çeşitli yerlerini tıraşı ve süslenip taranmayla kocasına hazırlık yapabilme imkânı bulması da, sebep olarak zikredilmiştir. Bu konuda bir hadis-i şerifin meali şöyledir:
"(Uzaklardan) geceleyin geldiğinde hanımının yanına girme ki, bıçak kullanıp tıraş olsun, dağınıksa tarasın. (gelişine hazırlansın)." (Buhari, Nikali 121,122; Müslim, Rada' 58, İmaret 181,182; Darimi, Nikâh 32, Cihad 163)
Hadis şerhleri buna sebep olarak bir de, eve geceleyin aniden girmesinin, hanımının ihanetinden şüphelendiği anlamına gelebileceği ihtimalini gösterirler.
Kocanın hanımını cinsel yönden tatmin görevi de vardır. Peygamberimiz (asm), hanımını düşünmeden sadece kendisini düşünerek cinsi münasebette bulunan insanları horoza, yani hayvana benzetmiş ve ön hazırlık olmadan cinsi münasebete geçilmemesini tavsiye etmiştir. (Deylemi'den, Gazali, Ihya IV/52. Ayrıca bk. Suyuti, el Camiu's-Sağir (Fethu'l-Kadir ile) VI/323) Çünkü, erkek sadece görüntüyle hazır hale gelebilir ancak kadın ön dokunuşlarla hazırlık döneminden sonra uygun hale gelir. Cinsi münasebette sadece kendisini düşünen erkekler, karşısındakine zulmettiklerini unutmamalıdır. Evlendikten sonra bir yıl içerisinde hiç cinsi münasebet yapamayan erkekten kadının ayrılma hakkı vardır. Kadın peşin mehrini almadan kendisini erkeğe teslim de etmeyebilir. Görüldüğü üzere İslam, kadının her konuda rahatını, fizyolojik ve psikolojik sağlığının korunmasını teminat altına almıştır.
Kadının nafakası gibi, tedavisi ve ilaç harcamaları da kocasına aittir. Kadın ekmek yapamayan birisi ise, erkek hazır ekmek almak zorundadır. Kocası süslenmesini istiyorsa, süs malzemeleri ve koku masrafı erkeğe aittir. Yılda yazlık ve kışlık olmak üzere iki takım elbise almak erkeğe aittir. Anlaşmazlık söz konusu olursa elbisenin nitelikleri mahalli idarelerce tespit edilir. Kadın, kocası sefere çıkarken, gelmediği günler için nafakasını ondan önceden alabilir. İhtiyaç duyarsa kocasıyla aylık nafaka miktarında anlaşırlar. Yetmediğini anlarsa artırmasını ister, koca kabul etmezse mahkemeye başvurabilir. Âdetli günlerinde kocasından ayrı yatmak isterse, ayrı bir yatak istemek hakkıdır.
Durumuna göre kadın kocasından hizmetçi de isteyebilir. Hizmetçinin ücreti kocasına aittir. Örfe göre kadınların yapmaması ayıplanan ev işleri dışında kadın, her hangi bir iş yapmak zorunda değildir.
Kadın, kocasının yakınlarıyla devamlı aynı evde yaşamayı istemediği takdirde, kocası onu müstakil bir evde oturtmak zorundadır. Buna sebep olarak, kocasıyla oynaşmak ve yararlanmak arzusuna, onların bulunmasının engel olacağı gösterilmiştir. Hatta cinsel münasebeti bilmeyecek kadar küçük olan çocuğu dışındakiler için de aynı sebeple ayrı odalar istemek, kadının hakkıdır.
Kadının, haftada bir kez anne-babasını ziyaret hakkı vardır, erkek buna engel olamaz.
Adet ve lohusalıktan ötürü hamama gitmek istediği takdirde, hamam parasını erkek verir. Ancak, hamamda avret yerlerinin açılmamasına riayet edilmediği biliniyorsa, kadın hamama gönderilmez.
‘Ric'î’ (dönülebilir) ya da ‘Bâin’ talakla boşanan karısının her türlü nafakasını, iddeti içerisinde erkek verir.
Bir seçim söz konusu olduğunda, kadının seçme hakkı da vardur. Çünkü, onların böyle bir hakkının olmadığına dair hiçbir delil yoktur. Kaldı ki seçme, bey’at’tan ibarettir. Halbuki, Peygamberimiz (asm) kadınlardan da bey'at almıştır. (bk. Mümtahine, 60/12 ayeti ve tefsirleri.) Hz. Ömer (ra)'den sonra seçilecek halife için, evlenmemiş genç kızlar da dahil, herkesten fikir alınmıştır. (bk. Muhammed Hamîdullah, Islâm Müesseselerine Giriş Ist.1981, s. 112 ;Ibn Kesir'den nakil)
Kadın öldüğünde kefeni de kocasına aittir.
(Özet olarak sunduğumuz bu maddelerin daha geniş bir açıklaması için bk. Ibn Abidîn, Reddü'l-muhtar, Mısır 1380 / 1960. Ayrıca bütün fıkıh kitaplarının nafaka bölümleri ve özellikle Serahsi, Mebsut V/180 vd.)
Bu söylediklerimiz bütün fıkıh kitaplarında, kadının erkek üzerindeki hakları sayılırken açıklanan konulardan bazılarıdır. Ayrıca bunlar birer tavsiye niteliğinde değil, yaptırımı olan kanuni haklardır. Çeşitli yerlerde kadınlar çalıştırılıyor ve ancak erkeğin yapabileceği zor işler altında eziliyorlarsa, bunun suçu İslam'ın değil, İslam’ı onların hayatından uzaklaştıranlarındır.
Görüldüğü gibi, İslam’da kadın, geçim konusunda hiçbir derdi ve endişesi olmayan, yani alabildiğine sosyal güvenliği bulunan bir insandır. Bütün bunlar bir anlaşmazlık söz konusu olduğunda mahkeme kararı ile belirlenecek olan kanuni haklardır. Yoksa İslam'da karı-koca, birbirinden devamlı hak koparmak için çekişip duran iki düşman kutup değildirler. Birbirlerini tamamlayan, birbirlerine yardım eden, destek olan, huzur ve moral kaynağı oluşturan, bir bütünün iki yarım parçasıdırlar. Tıpkı Peygamberimizin (asm) ev işlerine yardım etmesi, Hz. Ali (ra) ile eşi Fatıma (ra) arasında iş bölümü yapması gibi.
İslâm, yaratılış itibarıyla kadın ve erkeğin eşit olarak yaratıldığını bildirir:
"Ey insanlar; doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık..." (Hucurat, 49/13).
Yine İslâm dini kadın ve erkek arasında bir ayrımın söz konusu olmadığını, doğum, ölüm ve daha sonraki hayatlarında bu iki cinsin birbirinden üstün bir tarafı olmadığını beyan eder. Çünkü, insan Allah huzuruna yardımcısız, tek başına çıkarak, hesabını kendisi verecektir (Meryem, 19/93). İman sahibi, salih amel işleyerek Allah yolundan ayrılmayan kadınların durumu Kur'an'da ‘ahirette ebedi bir hayat sürüp Cennete gidecek kişiler’ arasında zikredilir (Nahl, 16/97).
Kadınla erkek arasındaki farklılık uzviyetten ileri gelmekte ve kadınların zayıf, hassas varlıklar olduğu belirtilmektedir. Bunun için fert ve toplum hayatında bu iki cinsin fonksiyonlarında farklılıklar görülmekte ve bunda da kadının korunduğu ortaya çıkmaktadır. İslam dini cahiliye hayatı inançlarında olduğu gibi kadını ne aşağılara itmiş ne de maderşahi (ailede kadının hakimiyetinin geçerliliği) bir modelle aile yaşantısını sürdürmüştür. İslam, öyle bir aile modeli çizmiştir ki, bu ailede bütün aile fertlerinin ayrı ayrı görevleri bulunmakta ve bu görevlerinde kesinlikle birbirlerine karşı haksızlık görülmemektedir. Ne erkeğin ezilmesine müsaade edilmiştir, ne de kadının. İslam, erkeğe verilmiş olan ‘aileyi yönetmek ve reislik yetkisini’ kötüye kullanmayı yasaklar. Bundaki amaç aile düzeninin korunmasıdır. Bu bakımdan, erkeğin bu şekilde bir imtiyazı kadın üzerinde zulümkâr bir şekilde kullanması caiz değildir. Ancak böyle bir ilişki sonucu kadın ve erkek arasındaki ilişkiler normal seyrinde gidebilir.
İslam, aile hayatına getirdiği yenilikle adalette çığır açacak nitelikte bir modeli benimseyerek erkeğe ve kadına aile içerisinde baskı unsuru olabilecek, ailenin zararına tüm davranışları ortadan kaldırmıştır. Kadına bu haklar verilmişken, erkeğe de haklar verilmiştir ve erkeğe karşı haklarda kadının teslimiyeti ve itaati emredilmiştir. Bu itaatten maksat ise, kocasına karşı vazifelerini meşru dairelerde yerine getirmesidir. Hadis-i şerifte şöyle buyurulur:
"Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır." (Tirmizi, Radâ', 11).
Kadının Kocasına Karşı Görevleri:
"Erkekler kadınlar üzerinde yöneticidirler. Çünkü, Allah kimini kiminden üstün kılmıştır ve çünkü erkekler (kadınlara) mallarından harcamaktadırlar. İyi kadınlar; gönülden boyun eğenler ve Allah'ın korunmasını emrettiğini, kocasının bulunmadığı zamanlarda koruyanlardır... " (Nisa, 4/34).
Erkekler, kadınlardan şeref ve fazilet olarak üstün değillerdir. Allah katındaki bu anlamda bir üstünlük kadınlık ya da erkeklikte değil, takvadadır. (Hucurat, 49/13) Nisa 34’te erkeklere verilen üstünlük yani aile reisliği, erkeklerin mallarını kadınlara harcamaları ve kadının ekonomik bir bağımsızlık alanı olması itibariyledir. Çünkü, ekonomik bağımsızlığın ve kendilerine yukarıda zikrettiğimiz hakları vermenin, kadında muhtemel bir başkaldırıya sebep olmaması gerekir. Bu hikmettendir ki, erkek ailede yönetici tayin edilmiş, kadının da itaati emredilmiştir. Böylece dengeler korunmuştur. Bu tür kadınlar, ayette övülmüşlerdir. Kadınlar, kocalarına karşı itaatli ve saygılı olmalıdırlar ki, koca da aile içerisinde gereği gibi vazifelerini yapabilsin. Ayrıca, yaptığı ev işleri ve çocuk yetiştirme, kadının takvasını artıran hususlardır. İslam böyle bir sorumluluğu kadına şart koşmamış ancak teşvik ederek Allah'ın rızasını kazanacaklarını bildirmiştir.
Ailede karı-koca arasında karşılıklı tatmin, gerekli olan bir ihtiyaç olduğundan her iki tarafın bunu göz ardı etmesi doğru değildir. Normal hallerde kadın kocasının bu durumunu bilmeli ve ona karşı saygılı olmalıdır. Bu tür isteklerini zaruri bir mazeret olmadan reddetmemelidir. Ayrıca, kadın kocasının akrabalarına saygı göstermek, sırlarını gizlemek, saygılı ve hürmetli olmak zorundadır.
Allah, kadını evin sahibesi olarak yaratmıştır. Erkek ailenin geçimini sağlamak, mal kazanmakla görevli olduğu gibi, kadın da bu mala kanaat etmek, malları korumak ve evin işlerini gereken şekilde yürütmek üzere harcamakla yükümlüdür. Bunun dışında İslam, evin dışında kalan görevlerin hiçbirinde kadını yükümlü tutmaz. Kur'an, ‘(Ey Peygamberin hanımları, dolayısıyla mü'minlerin hanımları) (Vakar ile) evlerinizde oturun. Evvelki cahiliyet (devri kadınlarının kırıla döküle, süslerini, göstere göstere) yürüyüşü gibi yürümeyin.’ (Ahzab, 33/33) ayetiyle kadını evinde oturmaya teşvik etmiştir. İçinde bulunduğumuz koşullar ne kadar İslami ölçülere uyarsa uysun, Müslüman bir kadın çarşıda, sokakta, iş hayatında kötülerin gözünden kendini koruyamamaktadır. Bu sebeple efdal olanı evinden çıkmamasıdır. Ancak, bazı hallerde kadının evin dışına çıkması gerekebilir. Mesela; kadının işlerini görüp gözetecek erkeğin bulunmaması, yahut ailenin içinde bulunduğu sıkıntılar dolayısıyla evin dışında çalışmak zorunda kalması, erkeğin geçim sıkıntısı içerisinde bulunması, hasta olması, geçimi sağlamaktan aciz olması, ziyaret etmeye hakkı olan kişileri ziyarete gitmesi, mahremi ile hac vazifesini yerine getirmesi, kocasının izin ve razı olduğu yerlere gitmesi ve buna benzer türden şart ve durumlarla karşı karşıya kalınması halinde İslam hukukunda bir genişlik söz konusudur.
Kaynaklar:
- Said Havva, İslâm, terc. Said Şimşek, Ankara ts., s. 197 vd;
- Mustafa Sibai, Kadının Yeri, İstanbul 1988, s. 57 vd.;
- Abdullah Nasuh Ulvan, İslâmda Aile Eğitimi, I, s. 221 vd.;
- Ömer Ferruh, İslâm Aile Hukuku terc. Yusuf Ziya Kavakcı, İstanbul 1976, s. 228 vd;
- Hz. Peygamber ve Aile Hayatı, Komisyon, İstanbul 1989, s. 171 vd.;
- M. Ali Haşimi, Kur'an ve Sünnette Müslüman Şahsiyeti, terc. Resul Tosun, İstanbul 1988, s. 63 vd.
- (Şamil İslam Ans., Kadın Md.)
Delillerle İslam
Soru: İslam’da kadın haklarından örnekler verir misiniz?
Cevap: İslam öncesi devirlerde kadın bir insan dahi sayılmıyordu. İslam dini, kadını olması gereken konuma yükseltmiştir. Olması gereken bu konum ve özgürlük, kişinin, nefsinin ve şeytanın istediği gibi yaşaması değil, aksine yaratanın istediği gibi yaşamasıdır. Çünkü, Allah'ın çizdiği sınırlarda yaşamayan kişi, nefsinin veya şeytanın çizdiği sınırlarda tutsaktır, kadını meta olarak kullananların beklentilerine göre yaşamanın baskısı altındadır.
İslam’da kadının genel haklarını kısaca açıklamaya çalışalım:
"Birisine bir kız çocuğu müjdelenirse, üzüntüsünden yüzü simsiyah kesilir..." (Nahl, 16/58 )
Bu ayette Allah, İslam öncesi cahiliye insanının kadına bakışını anlatır ve bu bakış açısını çirkin görür. Halbuki, ‘Allah dilediğine kız, dilediğine erkek, dilediğine ikisini birden verir, dilediğini de kısır yapar.’ (Şura, 42/49)
Kadın da tıpkı erkek gibi doğar, erkek gibi insan yavrusudur. Şefkatte ve hediyede kız ve erkek çocuğunun aralarını ayırırlarsa, anne baba bundan sorumlu tutulur. Peygamberimizin vasiyetini gözetmemiş olarak şefaatten mahrumiyeti hak ederler. Cahiliye duygularının insanlarda zaman zaman depreşeceğini bildiği için, Peygamberimiz (asm) kız çocuklarının, eğitimini özellikle vurgular ve ‘Üç, iki, hatta bir kız çocuğunu, haklarını koruyarak yetiştiren babanın, Cennette kendisiyle beraber olacağını.’ (Ibn Mâce, Edep 3) duyurur. Çocuğun kız doğmasında da erkekte olduğu gibi, şükür niyetiyle ‘akika’ kurbanı kesilir. Cahiliye döneminde doğan erkek çocuk için 2 kurban kesilir, kız çocuk için kurban kesilmezdi. Hz. Peygamber, önce kız çocukları için de bir kurban kesilmesini buyurmuş, daha sonra kendisi de erkek çocuk olan torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için birer akika kurban kesmiştir. (Ebu Davud, Edahi 21, 2841) Doğan kız çocuğunun ismi güzel verilir, zorunlu eğitimi yaptırılır. Gerekli cinsel bilgileri anneden alır. Kur'an'da ve Sünnette ilme teşvik eden hiç bir nas, kadınları bundan ayırmaz. Tersine, ihmale uğrayacaklarını bildiği için, Peygamberimiz (asm) özellikle kadın eğitimini tavsiye etmiş, haklarının korunmasını emretmiştir. Onun devrinde "müçtehid" olan kadınlar yetişmiştir. (Peygamberimizin (asm) zevcesi Hz. Aişe validemiz bunlardan biridir.) İslam, kadının sosyal ilişkiler yönünden yeteneklerini ve yeterliliğini, mümkün olan azami düzeyde, meşru daireler içerisinde kullanmasına izin verir. Yine bu sosyal çerçevede, en güzel şekilde Müslümanlara yardımcı olması için çalışma ve faaliyetleri yerine getirme, ilim öğrenme özgürlüğünü verir. (Buharî, İlim, 36; İbrahim Cemal, Müslüman Kadının Fıkıh Kitabı, terc. Beşir Eryarsoy, İstanbul 1987, s. 483 vd.)
Kadın hiçbir konuda erkekten ayrı tutulmadan büyütülmüş ve yetiştirilmiş, sıra evlenmesine gelmiştir. Damat adayını görmesi bir hakkı ve aynı zamanda bir sünnettir. Beğenmezse reddeder, velilerin ve damat adayının ısrarı bir şey değiştirmez.
Evlenirken ağırlığını koyar, damat adayından istediği kadar mehir alır. Mehir onun Allah tarafından belirlenmiş en tabii hakkı ve hayat garantisidir. Harcama sahası, meşru çerçevede tamamen kendi iradesine bağlıdır. Mehrini ya da varsa diğer mal varlığını, hayır yolunda harcayabileceği gibi, bu mallarla ticaret yapabilir, kocasının haklarına zarar vermeyecek şekilde ve helal dairede kalarak çalışabilir, kazandığını istediği yerde harcayabilir. Çünkü, kendi sosyal güvenliği, kocaya varmakla garanti altına alınmıştır. Ev için ve kendisi için gerekli bütün zaruri harcamalar erkeğin sorumluluğundadır. Erkek, ‘elbiseni kendi kazancınla al’, diyemez. Kendi varlığı ölçüsünde kadının nafakasını sağlamak zorundadır. Sağlayamayacaksa da evlenemez. Evlendikten sonra sağlamazsa kadının boşanma talebi olumlu sonuçlanır.
Kocası onu küçük göremez, ona hakaret edemez edemez. Onun hayat arkadaşı olduğunu unutmamak zorundadır. Evde hanımıyla şakalaşmak, eğlenmek ve onu eğlendirmek kocanın görevlerindendir. Erkek, kadınla iyi geçinmek ve onun haklarını korumakla yükümlüdür:
"...Onlarla (hanımlarınızla) iyi geçinin. Şayet onlardan hoşlanmadınızsa (sabredin). Olur ki bir şey hoşunuza gitmez de Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur. (Olur ki Allah size onlardan hayırlı evlat ihsan eder, yahut, aranızda muhabbet oluverir)." (Nisa, 4/19).
"Erkeğin en hayırlısı, kadına en iyi davranandır." (bk. Buhâri, nikâh 43; Müslim, Fedâil 68)
"Sizin en hayırlınız hanımına karşı en iyi olandır." (Tirmizi, Radâ, 11; İbn Mace, Nikâh, 50).
Bu ayet ve hadislerden dinimizin kadınlar konusunda Müslümanları sürekli uyardığı ve onlarla iyi geçinmeyi tavsiye ettiğini öğreniyoruz. Kadın dövülmez, nasihat edilir. Yalnız kadın asi olur, erkeğini İslami ölçülerde dinlemezse ve mahrem olmayan kimselerle oturup kalkar ve erkeğin malını savurganlıkla harcar, aile sırlarını dışarı çıkarırsa önce uyarıda bulunulur, bunun şiddeti biraz arttırılır ancak yine fayda sağlamıyorsa duruma göre korkutmak için biraz dövülebilir. (Kadına vurulma konusunun şart ve şekli konusunda ayet açıklamasına sayfamızda değineceğiz. Önceden merak edip talep edenler sayfamıza mesaj atabilir.) Ancak, bu da fayda vermiyorsa dövülmemelidir. Aynı serkeşliği erkek yapıyorsa, erkeği ikna ile sorun düzeltilmeye uzlaşmaya çalışılır. Eğer erkek uzlaşmaya yanaşmıyorsa, erkeğe güç yetiremeyeceğinden, kadın mahkemeye başvurup boşanma talep edebilir.
Erkek, kıskançlığından, hastalığından kaynaklanan şüphesinden ötürü karısını ani baskınlarla rahatsız edemez. Peygamberimiz (asm) bir hadisinde ailesinden uzun zaman ayrı kalan birisinin, haber vermeden gece ansızın eve gelmesini yasaklamıştır. Bunda ayrıca vücudunun çeşitli yerlerini tıraşı ve süslenip taranmayla kocasına hazırlık yapabilme imkânı bulması da, sebep olarak zikredilmiştir. Bu konuda bir hadis-i şerifin meali şöyledir:
"(Uzaklardan) geceleyin geldiğinde hanımının yanına girme ki, bıçak kullanıp tıraş olsun, dağınıksa tarasın. (gelişine hazırlansın)." (Buhari, Nikali 121,122; Müslim, Rada' 58, İmaret 181,182; Darimi, Nikâh 32, Cihad 163)
Hadis şerhleri buna sebep olarak bir de, eve geceleyin aniden girmesinin, hanımının ihanetinden şüphelendiği anlamına gelebileceği ihtimalini gösterirler.
Kocanın hanımını cinsel yönden tatmin görevi de vardır. Peygamberimiz (asm), hanımını düşünmeden sadece kendisini düşünerek cinsi münasebette bulunan insanları horoza, yani hayvana benzetmiş ve ön hazırlık olmadan cinsi münasebete geçilmemesini tavsiye etmiştir. (Deylemi'den, Gazali, Ihya IV/52. Ayrıca bk. Suyuti, el Camiu's-Sağir (Fethu'l-Kadir ile) VI/323) Çünkü, erkek sadece görüntüyle hazır hale gelebilir ancak kadın ön dokunuşlarla hazırlık döneminden sonra uygun hale gelir. Cinsi münasebette sadece kendisini düşünen erkekler, karşısındakine zulmettiklerini unutmamalıdır. Evlendikten sonra bir yıl içerisinde hiç cinsi münasebet yapamayan erkekten kadının ayrılma hakkı vardır. Kadın peşin mehrini almadan kendisini erkeğe teslim de etmeyebilir. Görüldüğü üzere İslam, kadının her konuda rahatını, fizyolojik ve psikolojik sağlığının korunmasını teminat altına almıştır.
Kadının nafakası gibi, tedavisi ve ilaç harcamaları da kocasına aittir. Kadın ekmek yapamayan birisi ise, erkek hazır ekmek almak zorundadır. Kocası süslenmesini istiyorsa, süs malzemeleri ve koku masrafı erkeğe aittir. Yılda yazlık ve kışlık olmak üzere iki takım elbise almak erkeğe aittir. Anlaşmazlık söz konusu olursa elbisenin nitelikleri mahalli idarelerce tespit edilir. Kadın, kocası sefere çıkarken, gelmediği günler için nafakasını ondan önceden alabilir. İhtiyaç duyarsa kocasıyla aylık nafaka miktarında anlaşırlar. Yetmediğini anlarsa artırmasını ister, koca kabul etmezse mahkemeye başvurabilir. Âdetli günlerinde kocasından ayrı yatmak isterse, ayrı bir yatak istemek hakkıdır.
Durumuna göre kadın kocasından hizmetçi de isteyebilir. Hizmetçinin ücreti kocasına aittir. Örfe göre kadınların yapmaması ayıplanan ev işleri dışında kadın, her hangi bir iş yapmak zorunda değildir.
Kadın, kocasının yakınlarıyla devamlı aynı evde yaşamayı istemediği takdirde, kocası onu müstakil bir evde oturtmak zorundadır. Buna sebep olarak, kocasıyla oynaşmak ve yararlanmak arzusuna, onların bulunmasının engel olacağı gösterilmiştir. Hatta cinsel münasebeti bilmeyecek kadar küçük olan çocuğu dışındakiler için de aynı sebeple ayrı odalar istemek, kadının hakkıdır.
Kadının, haftada bir kez anne-babasını ziyaret hakkı vardır, erkek buna engel olamaz.
Adet ve lohusalıktan ötürü hamama gitmek istediği takdirde, hamam parasını erkek verir. Ancak, hamamda avret yerlerinin açılmamasına riayet edilmediği biliniyorsa, kadın hamama gönderilmez.
‘Ric'î’ (dönülebilir) ya da ‘Bâin’ talakla boşanan karısının her türlü nafakasını, iddeti içerisinde erkek verir.
Bir seçim söz konusu olduğunda, kadının seçme hakkı da vardur. Çünkü, onların böyle bir hakkının olmadığına dair hiçbir delil yoktur. Kaldı ki seçme, bey’at’tan ibarettir. Halbuki, Peygamberimiz (asm) kadınlardan da bey'at almıştır. (bk. Mümtahine, 60/12 ayeti ve tefsirleri.) Hz. Ömer (ra)'den sonra seçilecek halife için, evlenmemiş genç kızlar da dahil, herkesten fikir alınmıştır. (bk. Muhammed Hamîdullah, Islâm Müesseselerine Giriş Ist.1981, s. 112 ;Ibn Kesir'den nakil)
Kadın öldüğünde kefeni de kocasına aittir.
(Özet olarak sunduğumuz bu maddelerin daha geniş bir açıklaması için bk. Ibn Abidîn, Reddü'l-muhtar, Mısır 1380 / 1960. Ayrıca bütün fıkıh kitaplarının nafaka bölümleri ve özellikle Serahsi, Mebsut V/180 vd.)
Bu söylediklerimiz bütün fıkıh kitaplarında, kadının erkek üzerindeki hakları sayılırken açıklanan konulardan bazılarıdır. Ayrıca bunlar birer tavsiye niteliğinde değil, yaptırımı olan kanuni haklardır. Çeşitli yerlerde kadınlar çalıştırılıyor ve ancak erkeğin yapabileceği zor işler altında eziliyorlarsa, bunun suçu İslam'ın değil, İslam’ı onların hayatından uzaklaştıranlarındır.
Görüldüğü gibi, İslam’da kadın, geçim konusunda hiçbir derdi ve endişesi olmayan, yani alabildiğine sosyal güvenliği bulunan bir insandır. Bütün bunlar bir anlaşmazlık söz konusu olduğunda mahkeme kararı ile belirlenecek olan kanuni haklardır. Yoksa İslam'da karı-koca, birbirinden devamlı hak koparmak için çekişip duran iki düşman kutup değildirler. Birbirlerini tamamlayan, birbirlerine yardım eden, destek olan, huzur ve moral kaynağı oluşturan, bir bütünün iki yarım parçasıdırlar. Tıpkı Peygamberimizin (asm) ev işlerine yardım etmesi, Hz. Ali (ra) ile eşi Fatıma (ra) arasında iş bölümü yapması gibi.
İslâm, yaratılış itibarıyla kadın ve erkeğin eşit olarak yaratıldığını bildirir:
"Ey insanlar; doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık..." (Hucurat, 49/13).
Yine İslâm dini kadın ve erkek arasında bir ayrımın söz konusu olmadığını, doğum, ölüm ve daha sonraki hayatlarında bu iki cinsin birbirinden üstün bir tarafı olmadığını beyan eder. Çünkü, insan Allah huzuruna yardımcısız, tek başına çıkarak, hesabını kendisi verecektir (Meryem, 19/93). İman sahibi, salih amel işleyerek Allah yolundan ayrılmayan kadınların durumu Kur'an'da ‘ahirette ebedi bir hayat sürüp Cennete gidecek kişiler’ arasında zikredilir (Nahl, 16/97).
Kadınla erkek arasındaki farklılık uzviyetten ileri gelmekte ve kadınların zayıf, hassas varlıklar olduğu belirtilmektedir. Bunun için fert ve toplum hayatında bu iki cinsin fonksiyonlarında farklılıklar görülmekte ve bunda da kadının korunduğu ortaya çıkmaktadır. İslam dini cahiliye hayatı inançlarında olduğu gibi kadını ne aşağılara itmiş ne de maderşahi (ailede kadının hakimiyetinin geçerliliği) bir modelle aile yaşantısını sürdürmüştür. İslam, öyle bir aile modeli çizmiştir ki, bu ailede bütün aile fertlerinin ayrı ayrı görevleri bulunmakta ve bu görevlerinde kesinlikle birbirlerine karşı haksızlık görülmemektedir. Ne erkeğin ezilmesine müsaade edilmiştir, ne de kadının. İslam, erkeğe verilmiş olan ‘aileyi yönetmek ve reislik yetkisini’ kötüye kullanmayı yasaklar. Bundaki amaç aile düzeninin korunmasıdır. Bu bakımdan, erkeğin bu şekilde bir imtiyazı kadın üzerinde zulümkâr bir şekilde kullanması caiz değildir. Ancak böyle bir ilişki sonucu kadın ve erkek arasındaki ilişkiler normal seyrinde gidebilir.
İslam, aile hayatına getirdiği yenilikle adalette çığır açacak nitelikte bir modeli benimseyerek erkeğe ve kadına aile içerisinde baskı unsuru olabilecek, ailenin zararına tüm davranışları ortadan kaldırmıştır. Kadına bu haklar verilmişken, erkeğe de haklar verilmiştir ve erkeğe karşı haklarda kadının teslimiyeti ve itaati emredilmiştir. Bu itaatten maksat ise, kocasına karşı vazifelerini meşru dairelerde yerine getirmesidir. Hadis-i şerifte şöyle buyurulur:
"Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır." (Tirmizi, Radâ', 11).
Kadının Kocasına Karşı Görevleri:
"Erkekler kadınlar üzerinde yöneticidirler. Çünkü, Allah kimini kiminden üstün kılmıştır ve çünkü erkekler (kadınlara) mallarından harcamaktadırlar. İyi kadınlar; gönülden boyun eğenler ve Allah'ın korunmasını emrettiğini, kocasının bulunmadığı zamanlarda koruyanlardır... " (Nisa, 4/34).
Erkekler, kadınlardan şeref ve fazilet olarak üstün değillerdir. Allah katındaki bu anlamda bir üstünlük kadınlık ya da erkeklikte değil, takvadadır. (Hucurat, 49/13) Nisa 34’te erkeklere verilen üstünlük yani aile reisliği, erkeklerin mallarını kadınlara harcamaları ve kadının ekonomik bir bağımsızlık alanı olması itibariyledir. Çünkü, ekonomik bağımsızlığın ve kendilerine yukarıda zikrettiğimiz hakları vermenin, kadında muhtemel bir başkaldırıya sebep olmaması gerekir. Bu hikmettendir ki, erkek ailede yönetici tayin edilmiş, kadının da itaati emredilmiştir. Böylece dengeler korunmuştur. Bu tür kadınlar, ayette övülmüşlerdir. Kadınlar, kocalarına karşı itaatli ve saygılı olmalıdırlar ki, koca da aile içerisinde gereği gibi vazifelerini yapabilsin. Ayrıca, yaptığı ev işleri ve çocuk yetiştirme, kadının takvasını artıran hususlardır. İslam böyle bir sorumluluğu kadına şart koşmamış ancak teşvik ederek Allah'ın rızasını kazanacaklarını bildirmiştir.
"Kadın beş vakit namazını kılar, yılda bir ay orucunu tutar, ırzını korur ve kocasına itaat ederse, cennet kapıları ona açıktır." (Buhari, Miskat, 2/202).Yalnız buradaki itaat Allah'ın emirleri çerçevesinde olacağından, kocanın bunu hiçe sayması durumunda kadının kocasına karşı itaati gerekmez. Çünkü Allah'a itaat, kocaya itaatten önce gelir.
Ailede karı-koca arasında karşılıklı tatmin, gerekli olan bir ihtiyaç olduğundan her iki tarafın bunu göz ardı etmesi doğru değildir. Normal hallerde kadın kocasının bu durumunu bilmeli ve ona karşı saygılı olmalıdır. Bu tür isteklerini zaruri bir mazeret olmadan reddetmemelidir. Ayrıca, kadın kocasının akrabalarına saygı göstermek, sırlarını gizlemek, saygılı ve hürmetli olmak zorundadır.
Allah, kadını evin sahibesi olarak yaratmıştır. Erkek ailenin geçimini sağlamak, mal kazanmakla görevli olduğu gibi, kadın da bu mala kanaat etmek, malları korumak ve evin işlerini gereken şekilde yürütmek üzere harcamakla yükümlüdür. Bunun dışında İslam, evin dışında kalan görevlerin hiçbirinde kadını yükümlü tutmaz. Kur'an, ‘(Ey Peygamberin hanımları, dolayısıyla mü'minlerin hanımları) (Vakar ile) evlerinizde oturun. Evvelki cahiliyet (devri kadınlarının kırıla döküle, süslerini, göstere göstere) yürüyüşü gibi yürümeyin.’ (Ahzab, 33/33) ayetiyle kadını evinde oturmaya teşvik etmiştir. İçinde bulunduğumuz koşullar ne kadar İslami ölçülere uyarsa uysun, Müslüman bir kadın çarşıda, sokakta, iş hayatında kötülerin gözünden kendini koruyamamaktadır. Bu sebeple efdal olanı evinden çıkmamasıdır. Ancak, bazı hallerde kadının evin dışına çıkması gerekebilir. Mesela; kadının işlerini görüp gözetecek erkeğin bulunmaması, yahut ailenin içinde bulunduğu sıkıntılar dolayısıyla evin dışında çalışmak zorunda kalması, erkeğin geçim sıkıntısı içerisinde bulunması, hasta olması, geçimi sağlamaktan aciz olması, ziyaret etmeye hakkı olan kişileri ziyarete gitmesi, mahremi ile hac vazifesini yerine getirmesi, kocasının izin ve razı olduğu yerlere gitmesi ve buna benzer türden şart ve durumlarla karşı karşıya kalınması halinde İslam hukukunda bir genişlik söz konusudur.
"Allah, siz kadınlara ihtiyaçlarınız için dışarı çıkmanıza izin vermiştir." (Buhari, Müslim. Et-Taç: II/851).Görüldüğü üzere, İslam kadına rahat bir yaşam sürebileceği haklar vererek kadının hak mahrumiyetine uğramasına engel olduğu gibi, bu haklara karşılık erkeğe de haklar vererek dengeyi sağlamıştır. Şüphesiz, İslam’ın hakkıyla yaşandığı aile ortamında hiçbir hak ihlali olmayacağı gibi, kadında erkekte son derece huzurlu ve mutlu bir yaşam sürecektir. Allah, hüküm koyanların en hayırlısıdır.
Kaynaklar:
- Said Havva, İslâm, terc. Said Şimşek, Ankara ts., s. 197 vd;
- Mustafa Sibai, Kadının Yeri, İstanbul 1988, s. 57 vd.;
- Abdullah Nasuh Ulvan, İslâmda Aile Eğitimi, I, s. 221 vd.;
- Ömer Ferruh, İslâm Aile Hukuku terc. Yusuf Ziya Kavakcı, İstanbul 1976, s. 228 vd;
- Hz. Peygamber ve Aile Hayatı, Komisyon, İstanbul 1989, s. 171 vd.;
- M. Ali Haşimi, Kur'an ve Sünnette Müslüman Şahsiyeti, terc. Resul Tosun, İstanbul 1988, s. 63 vd.
- (Şamil İslam Ans., Kadın Md.)
Delillerle İslam
Yorumlar
Yorum Gönder