Ahzab 50 – 53. Ayetler Hakkında İslam Karşıtlarının İddiaları
Soru: Ahzab Suresi 50 – 53. ayetlerde Peygamber Efendimize (sav) yönelik “Evlenebileceği bir çok kadının kendisine helal olması, misafirlerin evlerinde fazla durmamasına yönelik ayet bulunması, kendisi vefat ettikten sonra eşlerinin başkalarıyla evlenmesinin haram kılınması’ gibi hükümlerin bulunmasının hikmetleri nelerdir?
Cevap: Soruyu cevaplamaya öncelikle Ahzab Suresi 53. ayet ile başlayalım:
“Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz) Peygamber’in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikâhlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.” (Ahzab, 33/53)
Öncelikle Kur’an-ı Kerim’de bu tür ayetlerin niçin var olduğu konusuna değinirsek, Kur’an’ın sadece ahirete yönelik gerekli amelleri tebliğ için indirilmediği, dünya hayatındaki toplumsal, sosyal, ahlaki vb. kuralları belirlemenin ve toplum düzenini sağlamanın da Kur’an’ın bir amacı olduğunu biliyoruz. Zira, insanlar için indirilmiş bir dinin, insanların toplumsal yaşamı hakkında da kural ve öğretiler sunması gayet doğaldır.
Ayetin nüzul sebebini incelersek görürüz ki (bk. Elmalılı M. Hamdi YAZIR, Kur'an-ı Kerim Tefsiri, ilgili ayet), Peygamberimiz (sav), evinde bazen yemek daveti verirdi ve insanların yemek ve davetten çok önce, izin almadan Peygamberimizin evine gelmesi, davet bittiğinde de evden gitmeyip geç saatlere kadar Peygamberimizin evinde durması söz konusuydu. ‘Peygamber müminlere canlarından ileridir. Onun eşleri de müminlerin anneleridir.’ (Ahzab, 33/6) gibi ayetlerin verdiği rahatlıkla ve Peygamberi kendilerine yakın hissettiklerinden, bu zamansız ve izinsiz gelişlerinin ve evlerinde uzun süre kalmalarının adab kurallarına uymadığının bilincinde değillerdi. Elbette bu, hane halkı için de, hane sahibi için de sıkıntı verici ve kişiyi yapacağı işlerden alıkoyan bir durumdur. Peygamberimiz evine zamansız gelen ve evinden gitmeyenlere, onları kırmamak adına bir şey söyleyemiyordu. Nur Suresi'nde, ‘Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere izin alıp sahiplerine selam vermeden girmeyin.’ (Nur, 24/27) buyurulmasına rağmen, bu emrin Peygamberin evi için de geçerli olduğunun bilinmesi gerekliydi. İnen ayetle Allah, daha önce müminler için indirdiği adab kuralının Peygamberin evi için de geçerli olduğunu beyan ediyor ve müminlerin anneleri olan Peygamber eşlerinin, müminlere karşı tesettürden muaf tutulmayacağının tebliği yapılıyordu.
Bu ayet, adab-ı muaşeret bilmeyen, kaba bedevi adetlerinin içinden gelmiş insanlara bir adab kuralı niteliğindedir. Nitekim, bu tür ayetler, müslümanların görgü ve ahlak kurallarıyla medeni bir hale gelmeleri ve kendilerinden sonrakilere karşı tebliğ ve irşad vazifelerini yerine getirirken istenilen şekilde model olmaları için öenm arz eden ayetlerdir.
İslam karşıtlarının haşa ve kella, ayetin kişisel rahat için yazdırıldığı, Allah katından inmediği iddiasına karşı şu önemli hususu nazarlara vermek gerekir: Peygamberimiz, evinde yaşadığı bu hadiselerden dolayı sıkıntıya düşüyor ancak çekindiğinden ve haya ettiğinden bunu içinde saklıyor ve misafirlerine söyleyemiyor. Eğer, Peygamber bu sıkıntısını içinde gizlemiyor ve açığa çıkmasında sorun görmüyor olsaydı, bu emir ayetle değil bizzat Peygamberimizin emriyle, ayet indirilmeden de giderilebilirdi. Yani, Peygamberimizin bir emrini duyunca onu uygulamaya can atan sahabiler için ayet olmasa dahi, Peygamberimizin ricası, bu sorunu çözebilirdi. Demek ki, Peygamberimiz sıkıntıya uğramasına rağmen bunu açığa çıkarmaktan çekinmiştir. Aksi durumda, ayet inmesine gerek kalmazdı.
Eğer İslam karşıtları tarafından denilirse ki; ‘Peygamber söylemeye çekinmiş olabilir ancak kendi sözüyle değil meseleyi Kuran’la hallederek yani ‘Ben söylemedim Allah söyledi’ demeye getirmiş olabilir. Bu sebeple meseleyi üzerinden de bu şekilde çıkarmıştır.’
Haşa ve kella! Biz de deriz ki; ayette açıkça ‘Peygamberin de bu durumdan rahatsız olduğu ve bunu gizlediği ifade edilmiş ve Allah gerçeği söylemekten çekinmez denilmiştir.’ Yani, Peygamberin gizlediği şeyi de ayet ayrıca açığa vurmuştur. Eğer ayet, Allah katından gelmemiş peygamber eliyle yazılmış olsaydı, niçin Peygamber ayete rahatsız olduğunu da yazdırsın ve içinde gizlediği şeyi ortaya çıkarsın! ‘Ben insanlara rahatsız olduğumu söyleyemem, insanlar sonra hakkımda ne düşünür!’ diyerek bunu içinde saklıyorsa, ayet yazdırdığında rahatsız olduğunu elbette belirtmezdi. Eğer içindeki sıkıntısını söylemekten rahatsız olmayacaksa da, niçin ayet yazdırsın, direkt hadis olarak emir verebilirdi. Ayete Peygamberin müdahalesinin olmadığı, ayeti Allah’ın gönderdiği apaçık ortadadır.
Peygamber Hanımlarının Evlenmesinin Haram Oluşu:
Ayetin ilgili kısmı şu şekildedir:
“Kendisinden sonra hanımlarını nikahlamanız ebediyen söz konusu olmaz. Bu Allah katında çok büyük bir günahtır”
Peygamberimizin eşlerinin diğer müminlere haram olması, Peygamberimizin hanımlarına manevi olarak biçilmiş annelik sıfatındandır. ‘Peygamber eşleri de müminlerin anneleridir.’ (Ahzab, 33/6) Bu ayette, Peygamberimizin hanımlarına karşı edepli, saygılı olma ve onlara karşı nefsani düşünülmeyip nezih düşünülmesi öğretilmiştir. Bir mümin annesine nasıl saygı gösteriyorsa onlara da öyle saygı gösterecek, annesine nasıl nefsi nazarla bakmıyorsa onlara da bakmayacaktır. Zaten, Hz. Peygamberin eşlerinin çoğu ileri yaşlardadır. Genç yaşlarda olan Hz. Aişe gibi annelerimiz ise, Peygamberimizin vefatından sonra ömürlerini İslam’ın tebliğine ve öğretisine adamışlar, bu ideali kendilerine görev biçmişlerdir. Dolayısıyla eşleri açısından da sorun teşkil edici bir durum yoktur.
Meselenin bir diğer hikmeti de, devlet yönetimlerinde vefat eden padişahın eşiyle nikahlanmak, o kişinin devlet yönetiminde söz hakkı elde etmesine hatta padişah olmasına sebep olabilir. Hz. Peygamberin vefatından sonra O’nun herhangi bir eşiyle evlenen kişinin de doğal bir halife adayı olmasının ya da doğal yolla devlet yönetiminde söz sahibi olmasının önü açılacaktır. Ayetin nüzulü ile bu meselenin siyasete konu olmasının önü de kesilmiştir.
Ahzab Suresi 6, 50 ve 53. ayetler, yani Peygamberimizin eşlerinin ve eş adaylarının Allah katında değerinin bildirildiği bu ayetler, aynı zamanda geleceğe yönelik insanlar için rehber niteliğinde çok önemli ayetlerdir ki, bir takım sapkın mezhepler, siyasi sebeplerden Peygamberimizin bazı eşlerini küfür ile itham etmiş, kendilerine ağır hakaretlerde bulunmuştur. Allah ise, Peygamber eşleri ve akrabaları hakkında hükmünü Kuran’da ortaya koyarak onların Allah katındaki kıymetini, değerini ifade etmiştir. Bu sapkın mezheplerin konuyla ilgili söylemleri bu ayetler vesilesiyle kıyamete kadar boşa çıkacaktır.
Ahzab Suresi 50. Ayet, Hz. Peygamberin (sav) Evlenebileceği Kadınlar:
“Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, Peygamber’in de kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da (sana helâl kıldık.)” (Ahzab, 33/50)
“Onlardan (hanımlarından) dilediğini geri bırakırsın, dilediğini yanına alırsın. Uzak durduklarından dilediklerini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Bu onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri ve hepsinin de kendilerine verdiğine razı olmaları için daha uygundur. Allah, kalplerinizdekini bilir. Allah, hakkıyla bilendir, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)” (Ahzab, 33/51)
“Bundan sonra, güzellikleri hoşuna gitse bile başka kadınlarla evlenmek, eşlerini boşayıp başka eşler almak sana helal değildir. Ancak sahip olduğun cariyeler başka. Şüphesiz Allah, her şeyi gözetleyendir.” (Ahzab, 33/52)
Ahzab Suresi 50. ayette Hz. Peygamberin evliliğine müsaade edildiği kişiler zikredilmiştir. Bu ayete dayanarak İslam karşıtları haşa, Peygamberin kendisi için ayet yazdırdığını iddia ederler. Bu iddia son derece ilimsiz ve mesnetsiz bir iftiradır ve İslam karşıtlarının rastgele ve ezbere bilgilerle argümanlar ürettiklerini gösterir. Çünkü, burada kendilerine şu soru sorulur; ‘Peki, Peygamber helal etti de sonra ne oldu, ayette belirtilen kadınlarla evlendi mi?’
Cevap: Hayır!
İlk olarak, ayette kimlikleri belirtilen Peygamberimizin akrabaları artık çocuk doğurmaktan kesilmiş ileri yaşlarda kadınlardı. İkinci olarak, bu ayet indikten sonra Peygamberimiz, ayette geçen hiçbir kadınla evlenmemiş ve ayetin helal kılınma durumlarıyla amel etmemiştir. Yani, ayetin ‘sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları (cariyeleri); seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını; mehirsiz olarak kendini Peygambere hibe eden ve Peygamberin kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mümin kadını sana helal kıldık’ kısmının hiç birisiyle amel etmemiştir ve hayata geçirmemiştir.
Haşa, eğer Kur’an’ı Peygamber kendi elleriyle yazmış olsaydı ve bu ayeti de içine ekleseydi bunda amacı ne olurdu? Tabiî ki, ayette zikredilen kadınlarla evlenmek! Peki, evlenmiş mi? Hayır! Demek ki, Peygamber bu ayeti yazmamıştır. Öyleyse ayet niçin nüzul olmuştur:
Öncelikle, bu ayetten dini bir hüküm çıkarılır. O hüküm ise sadece Peygamberimize has değil tüm müminler için geçerlidir ki, bu ayetle amca, hala, dayı, teyze tarafından kuzenlerle nikahın haram olmadığı, caiz olduğu bildirilmiştir. Bu durumla amel edilir ya da edilmez, insanlara kalmış bir tercihtir. Ancak, olur da nikah gereği duyulursa, nikahın caiz olduğuna dair genel bir fıkhi kaide çıkarılmıştır.
Ayetin diğer bir hikmeti, ayette İslam uğruna bin bir türlü zorluğa ve sıkıntıya katlanarak hicret eden kadınlar söz konusudur. Bu kadınların Hz. Peygamberin eşliği şerefine ulaşabilecek bir manevi makamda olduğu ve bu kadınların ayet ile onure edildiği görülmekte ve Müslümanlara gösterilmektedir. Peygamber eşlerinin ve eş adaylarının Allah katındaki üstünlüğü yukarıda zikrettiğimiz gibi bir kısım mezheplerin argümanlarını da yok edecek türdendir.
Bu ayetler ve devamında gelenler, Peygamberimize geniş bir serbestlik alanı vermiştir ancak Peygamberimiz bu alanı kullanmamıştır. En önemlisi de, bu ayetten sonra Ahzab 52. ayette gelen ‘Bundan sonra hoşuna gitse dahi hiçbir kadınla evlenemezsin.’ ayeti manidardır. Zira, haklarında evlenme serbestliği indirilmiş kişiler yaşça büyük insanlar ve Peygamberimiz ayetin nüzulünden sonra onlarla evlenmemiştir, cariye de almamıştır. 52. ayette ise, “Artık hoşuna gitse dahi kimseyle evlenemezsin” denilerek bundan sonra eşleri vefat etse, eşlerinden boşansa dahi kimseyle evlenemeyeceği ortaya konulmuştur. Bu hususta İslam karşıtlarına sormamız gerekir:
Hz. Peygamber, ‘Zaten evlenmeyeceği kadınlar için ayet yazdırıp üstüne artık kimseyle evlenemezsin’ diyebilir mi! Peygamber ayeti haşa kendi elleriyle yazmış olsa böyle bir ikileme, çelişkiye asla düşmezdi. Ayet, apaçık Allah’ın sözlerdir.
Tekrar sormamız gerekir:
25 yaşına kadar bekâr kalmış, 54 yaşına kadar tek eşle yetinmiş, ondan sonra yaşça büyük, çok çocuklu ve dul kadınlarla evlenmiş, Peygamberliğinden dönmesi için “Mekke’nin en güzel kadınları kendisine teklif edildiğinde “Güneşi sağ elime Ay’ı sol elime verseniz yine davamdan dönmem” demiş bir Peygamberin, şehveti için ayet yazdırdığını iddia etmek, kör ve adi bir iftiradan başka bir şey midir!
Yine, Kur'an insan ürünü ise, Peygamberimiz ömrünün sonuna kadar, insanların mışıl mışıl uyuduğu saatlerde kalkıp teheccüd namazını kılmanın kendisine farz kılındığı ve en sıkıntılı, hasta zamanlarında dahi terk etmediği bir ameli niçin ayet olarak Kuran’a yazdırma gereği duysun, ömür boyu rahatını bozsun.
Ahzab Suresi 51. Ayet
Bu ayette vurgulanan şey şudur: İslam’da birden fazla eşli olanların vaktini eşlerine eşit olarak paylaşması farzdır. Hz. Peygamber (asm) ise böyle bir zorunluluktan muaf tutulmuştur. Hem maddi, hem manevi bir devlet reisi olarak ailesine karşı olduğu gibi topluma karşı da çok büyük görevleri vardır. Allah’ın, böyle yoğun bir çalışma temposu içerinde bulunan elçisine -imkân bulamadığı takdirde- ailesine ayırdığı vaktini eşit bir şekilde taksim etmek zorunda olmadığına dair tolerans tanımasının garipsenecek hangi tarafı vardır! Bu toleransı Hz. Peygamber (asm) kendi kendine tanımıyor, Allah ona tanıyor. Üstelik, tanınan bu ruhsata rağmen, Hz. Peygamber (asm) kendi tercihini yine de ‘vaktini eşleri arasında eşit ayırma’ yönünde kullanmış ve bu tavrı eşlerini daha da sevindirmiştir.
Nitekim Hz. Aişe şöyle demiştir: Hz. Peygamber, eşleri arasında vakit taksimatını eşit bir şekilde uygular ve şöyle dua ederdi:
Allah’a ve Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’a iman eden kimsenin bundan rahatsızlık duyulacak bir şey algılaması söz konusu olamaz. Bu konuya itiraz edenler Hz. Peygamber’e iman etmemiş kimselerdir.
Peygamberimizin Çok Eşliliğinin Hikmetleri Nelerdir? Cevap için tıklayınız:
https://www.facebook.com/delillerleislam/photos/a.115732542433358.1073741831.115536249119654/116715502335062/?type=3
Ahzap 37, Zeyd'in Hanımı İle Evlilik Meselesi İçin Tıklayınız:
https://www.facebook.com/delillerleislam/posts/125306381475974
Delillerle İslam
Soru: Ahzab Suresi 50 – 53. ayetlerde Peygamber Efendimize (sav) yönelik “Evlenebileceği bir çok kadının kendisine helal olması, misafirlerin evlerinde fazla durmamasına yönelik ayet bulunması, kendisi vefat ettikten sonra eşlerinin başkalarıyla evlenmesinin haram kılınması’ gibi hükümlerin bulunmasının hikmetleri nelerdir?
Cevap: Soruyu cevaplamaya öncelikle Ahzab Suresi 53. ayet ile başlayalım:
“Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz) Peygamber’in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikâhlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.” (Ahzab, 33/53)
Öncelikle Kur’an-ı Kerim’de bu tür ayetlerin niçin var olduğu konusuna değinirsek, Kur’an’ın sadece ahirete yönelik gerekli amelleri tebliğ için indirilmediği, dünya hayatındaki toplumsal, sosyal, ahlaki vb. kuralları belirlemenin ve toplum düzenini sağlamanın da Kur’an’ın bir amacı olduğunu biliyoruz. Zira, insanlar için indirilmiş bir dinin, insanların toplumsal yaşamı hakkında da kural ve öğretiler sunması gayet doğaldır.
Ayetin nüzul sebebini incelersek görürüz ki (bk. Elmalılı M. Hamdi YAZIR, Kur'an-ı Kerim Tefsiri, ilgili ayet), Peygamberimiz (sav), evinde bazen yemek daveti verirdi ve insanların yemek ve davetten çok önce, izin almadan Peygamberimizin evine gelmesi, davet bittiğinde de evden gitmeyip geç saatlere kadar Peygamberimizin evinde durması söz konusuydu. ‘Peygamber müminlere canlarından ileridir. Onun eşleri de müminlerin anneleridir.’ (Ahzab, 33/6) gibi ayetlerin verdiği rahatlıkla ve Peygamberi kendilerine yakın hissettiklerinden, bu zamansız ve izinsiz gelişlerinin ve evlerinde uzun süre kalmalarının adab kurallarına uymadığının bilincinde değillerdi. Elbette bu, hane halkı için de, hane sahibi için de sıkıntı verici ve kişiyi yapacağı işlerden alıkoyan bir durumdur. Peygamberimiz evine zamansız gelen ve evinden gitmeyenlere, onları kırmamak adına bir şey söyleyemiyordu. Nur Suresi'nde, ‘Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere izin alıp sahiplerine selam vermeden girmeyin.’ (Nur, 24/27) buyurulmasına rağmen, bu emrin Peygamberin evi için de geçerli olduğunun bilinmesi gerekliydi. İnen ayetle Allah, daha önce müminler için indirdiği adab kuralının Peygamberin evi için de geçerli olduğunu beyan ediyor ve müminlerin anneleri olan Peygamber eşlerinin, müminlere karşı tesettürden muaf tutulmayacağının tebliği yapılıyordu.
Bu ayet, adab-ı muaşeret bilmeyen, kaba bedevi adetlerinin içinden gelmiş insanlara bir adab kuralı niteliğindedir. Nitekim, bu tür ayetler, müslümanların görgü ve ahlak kurallarıyla medeni bir hale gelmeleri ve kendilerinden sonrakilere karşı tebliğ ve irşad vazifelerini yerine getirirken istenilen şekilde model olmaları için öenm arz eden ayetlerdir.
İslam karşıtlarının haşa ve kella, ayetin kişisel rahat için yazdırıldığı, Allah katından inmediği iddiasına karşı şu önemli hususu nazarlara vermek gerekir: Peygamberimiz, evinde yaşadığı bu hadiselerden dolayı sıkıntıya düşüyor ancak çekindiğinden ve haya ettiğinden bunu içinde saklıyor ve misafirlerine söyleyemiyor. Eğer, Peygamber bu sıkıntısını içinde gizlemiyor ve açığa çıkmasında sorun görmüyor olsaydı, bu emir ayetle değil bizzat Peygamberimizin emriyle, ayet indirilmeden de giderilebilirdi. Yani, Peygamberimizin bir emrini duyunca onu uygulamaya can atan sahabiler için ayet olmasa dahi, Peygamberimizin ricası, bu sorunu çözebilirdi. Demek ki, Peygamberimiz sıkıntıya uğramasına rağmen bunu açığa çıkarmaktan çekinmiştir. Aksi durumda, ayet inmesine gerek kalmazdı.
Eğer İslam karşıtları tarafından denilirse ki; ‘Peygamber söylemeye çekinmiş olabilir ancak kendi sözüyle değil meseleyi Kuran’la hallederek yani ‘Ben söylemedim Allah söyledi’ demeye getirmiş olabilir. Bu sebeple meseleyi üzerinden de bu şekilde çıkarmıştır.’
Haşa ve kella! Biz de deriz ki; ayette açıkça ‘Peygamberin de bu durumdan rahatsız olduğu ve bunu gizlediği ifade edilmiş ve Allah gerçeği söylemekten çekinmez denilmiştir.’ Yani, Peygamberin gizlediği şeyi de ayet ayrıca açığa vurmuştur. Eğer ayet, Allah katından gelmemiş peygamber eliyle yazılmış olsaydı, niçin Peygamber ayete rahatsız olduğunu da yazdırsın ve içinde gizlediği şeyi ortaya çıkarsın! ‘Ben insanlara rahatsız olduğumu söyleyemem, insanlar sonra hakkımda ne düşünür!’ diyerek bunu içinde saklıyorsa, ayet yazdırdığında rahatsız olduğunu elbette belirtmezdi. Eğer içindeki sıkıntısını söylemekten rahatsız olmayacaksa da, niçin ayet yazdırsın, direkt hadis olarak emir verebilirdi. Ayete Peygamberin müdahalesinin olmadığı, ayeti Allah’ın gönderdiği apaçık ortadadır.
Peygamber Hanımlarının Evlenmesinin Haram Oluşu:
Ayetin ilgili kısmı şu şekildedir:
“Kendisinden sonra hanımlarını nikahlamanız ebediyen söz konusu olmaz. Bu Allah katında çok büyük bir günahtır”
Peygamberimizin eşlerinin diğer müminlere haram olması, Peygamberimizin hanımlarına manevi olarak biçilmiş annelik sıfatındandır. ‘Peygamber eşleri de müminlerin anneleridir.’ (Ahzab, 33/6) Bu ayette, Peygamberimizin hanımlarına karşı edepli, saygılı olma ve onlara karşı nefsani düşünülmeyip nezih düşünülmesi öğretilmiştir. Bir mümin annesine nasıl saygı gösteriyorsa onlara da öyle saygı gösterecek, annesine nasıl nefsi nazarla bakmıyorsa onlara da bakmayacaktır. Zaten, Hz. Peygamberin eşlerinin çoğu ileri yaşlardadır. Genç yaşlarda olan Hz. Aişe gibi annelerimiz ise, Peygamberimizin vefatından sonra ömürlerini İslam’ın tebliğine ve öğretisine adamışlar, bu ideali kendilerine görev biçmişlerdir. Dolayısıyla eşleri açısından da sorun teşkil edici bir durum yoktur.
Meselenin bir diğer hikmeti de, devlet yönetimlerinde vefat eden padişahın eşiyle nikahlanmak, o kişinin devlet yönetiminde söz hakkı elde etmesine hatta padişah olmasına sebep olabilir. Hz. Peygamberin vefatından sonra O’nun herhangi bir eşiyle evlenen kişinin de doğal bir halife adayı olmasının ya da doğal yolla devlet yönetiminde söz sahibi olmasının önü açılacaktır. Ayetin nüzulü ile bu meselenin siyasete konu olmasının önü de kesilmiştir.
Ahzab Suresi 6, 50 ve 53. ayetler, yani Peygamberimizin eşlerinin ve eş adaylarının Allah katında değerinin bildirildiği bu ayetler, aynı zamanda geleceğe yönelik insanlar için rehber niteliğinde çok önemli ayetlerdir ki, bir takım sapkın mezhepler, siyasi sebeplerden Peygamberimizin bazı eşlerini küfür ile itham etmiş, kendilerine ağır hakaretlerde bulunmuştur. Allah ise, Peygamber eşleri ve akrabaları hakkında hükmünü Kuran’da ortaya koyarak onların Allah katındaki kıymetini, değerini ifade etmiştir. Bu sapkın mezheplerin konuyla ilgili söylemleri bu ayetler vesilesiyle kıyamete kadar boşa çıkacaktır.
Ahzab Suresi 50. Ayet, Hz. Peygamberin (sav) Evlenebileceği Kadınlar:
“Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, Peygamber’in de kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da (sana helâl kıldık.)” (Ahzab, 33/50)
“Onlardan (hanımlarından) dilediğini geri bırakırsın, dilediğini yanına alırsın. Uzak durduklarından dilediklerini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Bu onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri ve hepsinin de kendilerine verdiğine razı olmaları için daha uygundur. Allah, kalplerinizdekini bilir. Allah, hakkıyla bilendir, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)” (Ahzab, 33/51)
“Bundan sonra, güzellikleri hoşuna gitse bile başka kadınlarla evlenmek, eşlerini boşayıp başka eşler almak sana helal değildir. Ancak sahip olduğun cariyeler başka. Şüphesiz Allah, her şeyi gözetleyendir.” (Ahzab, 33/52)
Ahzab Suresi 50. ayette Hz. Peygamberin evliliğine müsaade edildiği kişiler zikredilmiştir. Bu ayete dayanarak İslam karşıtları haşa, Peygamberin kendisi için ayet yazdırdığını iddia ederler. Bu iddia son derece ilimsiz ve mesnetsiz bir iftiradır ve İslam karşıtlarının rastgele ve ezbere bilgilerle argümanlar ürettiklerini gösterir. Çünkü, burada kendilerine şu soru sorulur; ‘Peki, Peygamber helal etti de sonra ne oldu, ayette belirtilen kadınlarla evlendi mi?’
Cevap: Hayır!
İlk olarak, ayette kimlikleri belirtilen Peygamberimizin akrabaları artık çocuk doğurmaktan kesilmiş ileri yaşlarda kadınlardı. İkinci olarak, bu ayet indikten sonra Peygamberimiz, ayette geçen hiçbir kadınla evlenmemiş ve ayetin helal kılınma durumlarıyla amel etmemiştir. Yani, ayetin ‘sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları (cariyeleri); seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını; mehirsiz olarak kendini Peygambere hibe eden ve Peygamberin kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mümin kadını sana helal kıldık’ kısmının hiç birisiyle amel etmemiştir ve hayata geçirmemiştir.
Haşa, eğer Kur’an’ı Peygamber kendi elleriyle yazmış olsaydı ve bu ayeti de içine ekleseydi bunda amacı ne olurdu? Tabiî ki, ayette zikredilen kadınlarla evlenmek! Peki, evlenmiş mi? Hayır! Demek ki, Peygamber bu ayeti yazmamıştır. Öyleyse ayet niçin nüzul olmuştur:
Öncelikle, bu ayetten dini bir hüküm çıkarılır. O hüküm ise sadece Peygamberimize has değil tüm müminler için geçerlidir ki, bu ayetle amca, hala, dayı, teyze tarafından kuzenlerle nikahın haram olmadığı, caiz olduğu bildirilmiştir. Bu durumla amel edilir ya da edilmez, insanlara kalmış bir tercihtir. Ancak, olur da nikah gereği duyulursa, nikahın caiz olduğuna dair genel bir fıkhi kaide çıkarılmıştır.
Ayetin diğer bir hikmeti, ayette İslam uğruna bin bir türlü zorluğa ve sıkıntıya katlanarak hicret eden kadınlar söz konusudur. Bu kadınların Hz. Peygamberin eşliği şerefine ulaşabilecek bir manevi makamda olduğu ve bu kadınların ayet ile onure edildiği görülmekte ve Müslümanlara gösterilmektedir. Peygamber eşlerinin ve eş adaylarının Allah katındaki üstünlüğü yukarıda zikrettiğimiz gibi bir kısım mezheplerin argümanlarını da yok edecek türdendir.
Bu ayetler ve devamında gelenler, Peygamberimize geniş bir serbestlik alanı vermiştir ancak Peygamberimiz bu alanı kullanmamıştır. En önemlisi de, bu ayetten sonra Ahzab 52. ayette gelen ‘Bundan sonra hoşuna gitse dahi hiçbir kadınla evlenemezsin.’ ayeti manidardır. Zira, haklarında evlenme serbestliği indirilmiş kişiler yaşça büyük insanlar ve Peygamberimiz ayetin nüzulünden sonra onlarla evlenmemiştir, cariye de almamıştır. 52. ayette ise, “Artık hoşuna gitse dahi kimseyle evlenemezsin” denilerek bundan sonra eşleri vefat etse, eşlerinden boşansa dahi kimseyle evlenemeyeceği ortaya konulmuştur. Bu hususta İslam karşıtlarına sormamız gerekir:
Hz. Peygamber, ‘Zaten evlenmeyeceği kadınlar için ayet yazdırıp üstüne artık kimseyle evlenemezsin’ diyebilir mi! Peygamber ayeti haşa kendi elleriyle yazmış olsa böyle bir ikileme, çelişkiye asla düşmezdi. Ayet, apaçık Allah’ın sözlerdir.
Tekrar sormamız gerekir:
25 yaşına kadar bekâr kalmış, 54 yaşına kadar tek eşle yetinmiş, ondan sonra yaşça büyük, çok çocuklu ve dul kadınlarla evlenmiş, Peygamberliğinden dönmesi için “Mekke’nin en güzel kadınları kendisine teklif edildiğinde “Güneşi sağ elime Ay’ı sol elime verseniz yine davamdan dönmem” demiş bir Peygamberin, şehveti için ayet yazdırdığını iddia etmek, kör ve adi bir iftiradan başka bir şey midir!
Yine, Kur'an insan ürünü ise, Peygamberimiz ömrünün sonuna kadar, insanların mışıl mışıl uyuduğu saatlerde kalkıp teheccüd namazını kılmanın kendisine farz kılındığı ve en sıkıntılı, hasta zamanlarında dahi terk etmediği bir ameli niçin ayet olarak Kuran’a yazdırma gereği duysun, ömür boyu rahatını bozsun.
"Gecenin bir kısmında sadece sana mahsus, fazla (bir ibadet) olmak üzere namaz kıl.” (İsra, 17/79)Kuran’daki tüm emirlerin Allah tarafından gönderildiği gayet açık ve net değil midir! Kaldı ki, Kuran’ın Allah katından indiğine dair sayısız delil mevcutken, bu delilleri görmezden gelip sırf bu tür ayetlerden yola çıkarak sayısız delili göz ardı etmek mi akıllıca bir fiildir, yoksa bu delillerden yola çıkarak bu ayetlerin bir açıklaması, nedeni veya Allah indinde hikmeti olduğunu kabul etmek mi daha akıllıca bir fiildir! Yeryüzünde İslam kadar, Kuran kadar delili olan başka bir din ve kutsal kitap hangisidir!
Ahzab Suresi 51. Ayet
Bu ayette vurgulanan şey şudur: İslam’da birden fazla eşli olanların vaktini eşlerine eşit olarak paylaşması farzdır. Hz. Peygamber (asm) ise böyle bir zorunluluktan muaf tutulmuştur. Hem maddi, hem manevi bir devlet reisi olarak ailesine karşı olduğu gibi topluma karşı da çok büyük görevleri vardır. Allah’ın, böyle yoğun bir çalışma temposu içerinde bulunan elçisine -imkân bulamadığı takdirde- ailesine ayırdığı vaktini eşit bir şekilde taksim etmek zorunda olmadığına dair tolerans tanımasının garipsenecek hangi tarafı vardır! Bu toleransı Hz. Peygamber (asm) kendi kendine tanımıyor, Allah ona tanıyor. Üstelik, tanınan bu ruhsata rağmen, Hz. Peygamber (asm) kendi tercihini yine de ‘vaktini eşleri arasında eşit ayırma’ yönünde kullanmış ve bu tavrı eşlerini daha da sevindirmiştir.
Nitekim Hz. Aişe şöyle demiştir: Hz. Peygamber, eşleri arasında vakit taksimatını eşit bir şekilde uygular ve şöyle dua ederdi:
“Ya Rabbî! Ben elimden geleni yapıyorum. Öyleyse elimde olmayıp yalnız senin kudretinde bulunan bir şeyi yapamadığımdan dolayı beni sorumlu tutma." (Ebu Davud, Nikah, 39)Özetle, Hz. Peygamber eşlerinin yanında kalması hususunda eşit davranmaya mecbur kılınmadığı halde, onun yine de prensip olarak bu eşitliğe riayet etmesi, hanımlarını sevindirmiştir. (bk. Razî, ilgili ayetin tefsiri)
Allah’a ve Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’a iman eden kimsenin bundan rahatsızlık duyulacak bir şey algılaması söz konusu olamaz. Bu konuya itiraz edenler Hz. Peygamber’e iman etmemiş kimselerdir.
Peygamberimizin Çok Eşliliğinin Hikmetleri Nelerdir? Cevap için tıklayınız:
https://www.facebook.com/delillerleislam/photos/a.115732542433358.1073741831.115536249119654/116715502335062/?type=3
Ahzap 37, Zeyd'in Hanımı İle Evlilik Meselesi İçin Tıklayınız:
https://www.facebook.com/delillerleislam/posts/125306381475974
Delillerle İslam
Yorumlar
Yorum Gönder