‘ATALARIN DİNİ’ SÖYLEMİ ve AKLI KULLANMA BAHSİ

HADİS İNKÂRCILIĞI ÜZERİNE - Yazı 3

‘ATALARIN DİNİ’ SÖYLEMİ ve AKLI KULLANMA BAHSİ

Her fırsatta ehli sünnet alimlerini küçümseme ve onlarla alay etme gayretinde olan hadis inkârcıları, sahabelerin ve başlıca mezhep alimlerinin görüşlerini savunan ehli sünnet taraftarlarını da küçük düşürmek için, müşrikler hakkında inmiş “Atalarınızın dinine mi uyuyorsunuz?” gibi ayetleri ehli sünnet mensuplarına yönelik kullanarak kişileri zan altında bırakmaya çalışırlar. Bu sözlerinden kasıtları şudur; “Kendi aklımızı kullanmamız dini anlamada bize yeterlidir, alimlere gerek yoktur.” Ancak, bu söylemler şu gerçeği değiştirmemektedir ki, içeriğinde pek çok çıkmazı barındıran reform akımı, vahyin anlattığı dine değil, “Kendi akıllarının anladığı, özü değiştirilmiş fikirlere” uymaktadır. Kuran’da aklımızı kullanmamıza yönelik pek çok ayeti farklı bir yorum ile önümüze getirirler ancak ne gariptir ki bütün bu akıllar da farklı çalıştığından ortaya bir doğrular bütünü çıkmamaktadır. Bu, reform akımı mensuplarının kendi aralarında da geçerlidir. “Aklı kullanmak” meselesinin anlamı konusunda dahi akıllar farklı çalıştığı için yine bir ayrılık ortaya çıkar. 

Mesela, “Hırsızların elini kesin” gibi ayetlerin hadislerdeki açıklamalarını reddederek kimileri “mecazi anlam vardır, hırsızlık yapmasının önünü kesmek, hırsızlığa tedbirler almak anlamındadır” der, kimileri de “ elini kesin derken üzerine bir çizik atın hırsız olduğu belli olsun” anlamındadır diyerek son derece ironik ayrılıkları ortaya çıkarmaktadırlar.

Akıl dediğimiz şey vahyin önüne geçerse bu, aklı kullanmak olmaz. Hükmü net olan, ayet ve sahih hadislerde açıkça belirtilmiş konularda artık akıl kullanılarak o mesele inkar ediliyorsa bu, aklı kullanarak doğruyu bulmak değil, aklı kullanarak yoldan çıkmak olur. Akıl dediğimiz şey, vahyi değiştirmek için değil vahyi anlamak için vardır. İçtihada açık konularda ise akıl devrededir. Bu, hak mezheplerin doğmasına sebep olmuştur ki bu da gayet doğal bir meseledir. Temel esaslarda değil muamelatta, ayrıntı uygulamalarda Kuran ve sünnet eksenli aklı kullanarak sonuçlara varma meselesidir. (Bu meselelere ileride “Mezhepler” bahsini konuşurken değineceğiz.) Rivayetleri tek kaynak görüp aklı önemsiz gördüğümüzü iddia etmelerine yönelik Ehli Sünnette var olan bir kaide bu söylemlere gerekli cevabı vermektedir; "Akılla nakil çelişirse akıl kabul edilir, nakil tevil edilir". 

Kainatta aklını ilk kullanıp kıyasa kalkışan İblis’in Allah’ın rahmetinden kovulma hadisesi bizlere, ortada bir vahiy varsa orada aklın, vahyin önüne hiçbir şekilde geçemeyeceğinin dersini vermektedir. Sözde “aklı kullanan” itikatların bu anlayışıyla ortaya çıkarmış oldukları Kuran ayetlerinin anlamlarını bozma girişimleri ve sünnet karşıtlığı, vahiyle bildirilmiş meselelerin inkarına sebep olmaktadır. Akıl kullanılarak(!) vahyin öğrettiği helaller haram, haramlar helal yapılmış, pek çok hak olan mesele batıl görülmeye, batıl olan meselelere hak denilmeye başlanmıştır. Sahabenin Peygamberden(sav) aktardıkları hadisler dahi kale alınmamıştır. Sahabelerin ve sahabelerden ders almış, sahabe görmüş pek çok alim, ulemanın itikadi görüşleri, hükümleri, uygulamaları, rivayetleri reddedilmiştir. Bunun yanında İmam Şafi gibi sünneti sistemleştirmiş alimler, reformistlerin ismini duymaya tahammül dahi edemediği alimler haline gelmiştir. Aynı şekilde pek çok hadis alimi de bu tenkidlerden nasibini almıştır. Çünkü, reformistlere göre, muhaddisler de akıllarını kullanamamışlar, Kuran’ı kendileri gibi anlayamamışlar ve hadisleri naklederken sadece senedlere bakmakla, seneddeki ravileri değerlendirmekle hadisin sıhhat durumunu beyan etme yoluna gitmişler, hadiste metin tenkidi yapmamışlardır. Zaten isteselerdi de yapamazlardı, çünkü onların fazla düşünebilme yeteneği söz konusu değildir.(!) Bu yüzden reformistler için bir hadis-i şerifin, sahih, hasen, zayıf, mevzu ya da mütevatir olup olmaması önemli değildir. Sayısız sahabeden aktarılan bir hadis-i şerifte de olsa, kendi akıllarına, (işine geldiği gibi anlam verdiği) bir ayete uymadığı müddetçe bu haberler kolaylıkla reddedilir. Dolayısıyla akıl dinin esaslarına uydurulmaz, din aklın esaslarına uydurulur. Ancak, herkesin akli esasları ve doğruları farklı olduğundan ortada bir karmaşa oluşur.

Evet, bizler reformistlerin dediği gibi “Atalarımızın dinine” uyarız ancak, bu atalarımız Hz.Rasulullah(sav) ve onun sahabesidir. İbni Abbas gibi Peygamber(sav) amcasının, Hz.Aişe(r.a.) gibi Peygamber(sav) eşinin, Hz.Ali(r.a.) gibi ilim kapısının, Ebu Hureyre(r.a.) gibi Peygamber(sav) aşığının ve pek çok sahabe-i kiram efendilerimizin "Peygamber(sav) böyle öğretti" diyerek yaşadığı, yazdığı, anlattığı ve “Din böyledir” diye bizzat ders verdiği alimlerin sözleri mi kaale alınmalı yoksa ayet ve hadislere dilediği gibi anlam yükleyip ve muamelede bulunup kendilerine göre yeni bir din anlayışı geliştirmiş olanlara mı inanmalı, sorusunun cevabı açıktır. 

Alimleri tenkidin yanında bazı reformistlerin, sahabeler hakkında dahi zaman zaman çirkin ifadeleri görülmektedir. “Sahabenin içinde günah işleyenler de vardı, nasıl sahabeye bu kadar itimat edebiliyorsunuz?” gibi mesnetsizce sözleri kendilerinden işittiğimiz zatlar bilmelidir ki, Allah sahabenin hepsine cennetti vaad etmiştir. Konuyla ilgili Kuran ayetlerinden örnekler verelim:

• Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlara eşit değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı(cenneti) vadetmiştir. Allah'ın yaptıklarınızdan haberi vardır. (Hadid Suresi, 10)

Ayete göre sahabeler cennetle müjdelenmiştir. 

• “Muhammed Allah’ın Resulüdür ve Onunla birlikte bulunanlar (Ashab-ı kiram), kafirlere karşı şiddetli, çetin, fakat, birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktır. Bunları çok zaman rüku ve secdede görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Çok secde ettikleri yüzlerinden belli olur. Bu onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar, ekine benzer. İnce bir filiz yerden çıkıp kalınlaşıp yükseldiği gibi, az ve kuvvetsiz oldukları halde, kısa zamanda etrafa yayıldılar. Her tarafı iman nuru ile doldurdular. Herkes filizin halini görüp, az zamanda nasıl büyüdü diyerek, şaşırdıkları gibi, hâl ve şanları dünyaya yayılıp, görenler hayret etti ve kâfirler kızıp, öfkelendiler.(Fetih Suresi, 29)

İlgili ayette de, Hz.Muhammed(sav) ile birlikte bulunanlar, yani sahabeler övülmüştür. Allah (cc) tarafından sahabelere verilmiş bu vaadler ve kendilerine yapılmış bu övgüler sahabelerin Allah (cc) katındaki derecelerini bizlere göstermektedir. Bunun yanında, sahabenin içinde günah işleyenlerin olması onların gözümüzdeki değerini yok edemez, sözlerine olan itibarı düşüremez. Çünkü, zaman zaman günah işleyen sahabelerin bu fiillerine Hz.Peygamberin(sav) verdiği tepkiler, cezaları uygulayış biçimleri İslam’ı öğrenmek için bizlere birer vesile olmuştur. Ayrıca, sahabelerin günah işlemesi onların amelleriyle ilgili bir meseledir ancak söz konusu Allah’ın (cc) dini ve Rasullullah’ın (sav) sünneti olduğunda cennetle müjdelenmiş bu sahabeler, söyledikleri sözlerde, aktardıkları haberlerde son derece titizlik göstermişlerdir. Kuran ayetlerinde cennetle müjdelenmiş bu zatların Allah (cc) ve Rasulüne (sav) iftira atıp dinde olmayan hükümleri dindeymiş gibi göstermelerini iddia etmek, ciddi bir garezin göstergesidir. Bunun yanında bizlerin de İslam’ı öğrendiği zatlar zaten sahabenin içerisinde gezinen münafıklar değildir, olamaz. Çünkü Allah, İslam’ı tamamlayıp İslam’dan razı olduğunu ve Kuran’ı koruyacağını Kuran ayetlerinde vadetmiştir. İslam’ın ikinci kaynağının Kuran’ın yanında Hz.Peygamberin(sav) sünnetti olduğu da Kuran ayetleriyle apaçık ortadadır.(İleride değinilecektir) Eğer, bu sahabelerin bizlere öğrettiği sahih İslam’dan şüphe duyulacaksa haşa ve kella Allah (cc) vaadini tutmamış anlamına gelir ki, böyle bir iddiadan Allah’a sığınırız. 


• “Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra ‘Peygamber'e(sav) karşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına uyup giderse’, onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir gidiş yeridir.” (Nisa Suresi, 115)
Delillerle İslam

Yorumlar